30 Mart 2015 Pazartesi

İşitsel İnsanlar

Diğer insanlara karşı yumşak bir karnım gibi dursa da şikayetçi değilim. Bakalım neymiş bu işitsel insanlar



İşitsel duyuları gelişmiş kimseler, kelimelere önem verirler. Onlar için kelimeler ve kelimelerin uyumu büyük önem taşır. Diyaframın ortasından derin nefes alırlar. Konuşurken, dinlerken ve düşünürken ağız seviyesindeki yerlere doğru bakarlar.

En çok hatiplik, şarkıcılık, sunuculuk, yazarlık, öğretmenlik, müzisyenlik gibi mesleklere ilgi duyarlar. En çok şu ifadelerle konuşurlar: "Söylediklerini duyabiliyorum. Kulağa hoş geliyor. Açık ve net olduğunu bağırarak söylüyor."

 İşitseller bir işi bitirmeden ötekine başlamazlar. Mantıksal akışa büyük önem verirler. Bakışları bir yanda bulunan birini dinler gibidir. İlişkilerinde konuşmayı ve sesleri duymak isterler. Sallanır vaziyette dururlar ve başları bir yana eğik telefon konumundadır. Göz hareketleri ortaya hatta sol aşağıya doğrudur.

 Bu kimseler için bir şarkı sözü yıllarca hatıralardan silinmez. İşitsel öğrencilerin müzik eşleğinde ders çalışmalarını çoğu öğretmen anlamaz. İşitsel bir öğrenci harmoni içermeyen gürültü gibi seslerden büyük rahatsızlık duyar ve o seslerden kurtulmaya çalışır.

 İşitseller zamanlarını çoğunu kendileri ile konuşarak geçirirler. Mantıklı ve anlamlı olmaya büyük önem verirler. Karmaşık cümleler kullanmayı ve konuşurken ayrıntılara inmeyi severler.

İnsanları anlamıyorum

Anlayamıyorum daha doğru bir terim olacak. Her insan birbirinden başka derya deniz, çözemiyorum. Tam ben bunu biliyorum dediğim anda tekrar yanılıyorum.

Eskiden pazar akşamları yayınlanan bir yarışmada bir oyun vardı, zaten başka bir yerde de görmedim. Bir yüzüğü çeşitli büklümleri olan bir boruda hareket ettirerek son ulaşmak amaç. Tek kural yüzük boruya deymeyecek. Ben hayatı böyle yaşamaya çalışıyorum. Hiç kimseye deymeden kendi yolunda gitmek. Fakat her denememde züccaciye dükkanına giren fil misali sağı solu parçalayıp çıkıyorum.

Sanırım hatayı başta yaptım ve uzunca bir süre de bunda ısrar ettim. Pes ediyorum artık bunu değiştirmeyi deneyeceğim. Nasıl yaparım bilmiyorum. Her uzun yolculuk ilk adım ile başlar diyerek ilk adımı atıyorum. Gerisini zaman gösterecek.

29 Mart 2015 Pazar

Bazen soruyorum kendime

Bazen soruyorum kendime kötü bir insan mıyım diye? Ve başlıyorum düşünmeye birilerine bilerek ve isteyerek kötülük yaptım mı diye?Kabul ediyorum melek değilim. Hatalar yapıyorum, umursamazım, patavatsızım. Birilerini istemeden de olsa kırıyorum.

Her insan yapar mı bilmiyorum ama ben bana her kötülük yapıldığında, sağımı solumu istemden bir yere çarptığımda düşünüyorum. Acaba birine bir kötülük mü yaptım diye. Zira birine istemeden de olsa bir kötülük yaptıysam ve onun cezasını bu dünyada çekemezsem işim zor diyorum kendime.

Düşünüp düşünüp vardığım sonuç şimdiye kadar birine bilerek ve isteyerek hiç kötülük yapmadım oluyor. Yapabilir miydim, onu da bilmiyorum düşünmek de istemiyorum.

Sanırım çok fazla düşünüyorum. Son zamanlarda kendi kendime konuşurken başkalarına da yakalanmaya başladım.

Düşünmeden sadece anı yaşamak istiyorum fakat yapamıyorum, bundan sonra da yapabiliryim bilmiyorum. Ben her adımı düşüp adım atarken başkaları nasıl yapıyor, öylece anı nasıl yaşıyor.

Derler derler




Önyargıların dedikoduyla buluştuğu ortamlarda insanların düşüncelerinin ne olabileceğini anlatan kıssada hissedir.
Kurtlar vadisi dizinde Polat'ın Çakır'a anlattığı hikaye;

Sandalcının birinin namı bütün istanbul'a "çapkın" diye yayılmış.. 
Rivayet oymuş ki sandalına binen hiçbir kadın elinden kurtulamıyormuş.. Bunu duyan zamanın biraz da feministi dişli bir kadın "Olur mu canım öyle şey. Ben bindiğim gibi inerim" demiş. Gitmiş bulmuş sandala binmiş. "Çek Göksu'ya" demiş. Çekmeye başlamış sandalcı kürekleri.. Kadın da sandalcıyı incelemeye almış tabii.. 

Sandalcı kadına hiç bakmadan kürek çekerken kendi kendine de mırıldanıyormuş.. 
"derler derler derler!.." 
Bir üç beş.. kadın dayanamamış.
"Ne derler be adam?'' 
Sandalcı kadına bakmış bıyığını burmuş ve gülmüş.. 
"Valla güzelim sen bu kayığa bindin ya!.. vermesen de verdi derler!"




22 Mart 2015 Pazar

Sevdim sevilmedim, seveni sevemedim

İlginç bir dünyada yaşıyoruz. Yeni bir hayal kırıklığından sonra ilginç bir şey oldu. Eğer çok shipsevdi değilsem ki öyleyim. Birinin bana karşı farklı bir ilgisi olduğunu hissediyorum.

Hani şu altıncı his mi, yoksa farklılığı hissetmek mi konusu var ya. İşte tam o noktadayım. Biraz sınayalım bakalım ne çıkacak altından.

20 Mart 2015 Cuma

Elimde başlayamadan biten aşklar

Patlamaya hazır bir volkan nasıl uykuya geçer?
Ben hislerimi nasıl unuturum?

İlk baharda yeni tomurcuklanan ağacın üzerine nasıl dolu yağar?
Yeni dikilmiş ağaç kadar bile meyvem yok. Tomurcuklanıp kuruyan aşklar!

Doğduğunda sivrisinekler bile eşini nasıl seçeceğini bilir.
Beni neden hala seçen olmadı. Kadınları bir türlü çözemedim.

Hala yalnız, hala kimsesiz, hala aşksızım.
Elimde başlayamadan biten aşklar

17 Mart 2015 Salı

Türk toplumunda kadının ekonomik özgürlüğü

Bir kaç satır karalayacağım. Daha önce aldığım notları aktarmakla başlayalım. Çok havalı da bir başlık seçtim. Hakkında tez yazılacak bir konu.

---

Bir erkek kadının ekonomik özgürlüğünü neden savunur. Aslında ekonomik özgürlüğü olmayan kadın kanadı kırık, uçamayan bir kuş gibidir. Onu çevreleyen bir kafes yoktur. Hatta masmavi gökyüzünün de altındadır. Fakat uçamaz. Etrafındakilerin bir kısmı neden uçmuyorsun derken, bir kısmı cevabı çoktan bulmuştur, uçmak istemiyor. Bu şekilde de mutlu.

Ekonomik özgürlük bir baton(deynek) görevi görür birey için, bu konu özelinde kadın için de. Hem bir denge hem de bir destek unsurudur. Hayata karşı yapılan bir yolculukta.

Daha somuta gidecek olursak, evli ve çalışmayan bir kadına göre, çalışmak;
  • Parası yettiğince sadece kendi için yapabileceği herşeyi ifade eder. 
  • Bir tartışmada sonuna kadar gidebilme olanağı ve/veya kapıyı vurup çıkabilme olanağı sunar.
  • Çaresizlikten sineye çekip susmama olanağı sunar.
  • Çocuğu varsa eğer onun için bir gelecek hayal etme olanağı sunar.
Hepsi olumsuz değil!
  • Ailesi ile daha yüksek bir refah ile yaşama olanağı sunar.
  • Çift için az da olsa işsizlikten korkmama olanağı sunar.




Yine yanılmışım

Bilinçaltı arşivi gururla sunar. Zeki Müren - Bir Sevgi İstiyorum



Herkes herşeyi istediği gibi düşünebilir ve istediği gibi yorumlayabilir.  Bende öyle yapıyordum fakat sıra gerçek hayata geldiğinde işler hiç de öyle gitmiyor. Bu kadar isabetsizlik sonucu sanırım insan psikolojisi üzerinde çalışmam gerekiyor. Hatta kadın özelinde derin çalışmalar yapmam gerekiyor.

---

Güzel bir heyecandı. Yine yanılgı yine hayal kırıklığı içerse de güzeldi.

16 Mart 2015 Pazartesi

Bu sefer büyüsü bozulmasın

Daha önce defalarca yaptım. Korktum, saçmaladım, sonunda hatalar yaptım. Bu sefer herşeyi mahfetmeye hiç niyetim yok. İçimden saatlerce sohbet etmek ve aşk şarkıları söylemek geliyor. Ha bir de sarılmak. Nasıl tuaf bir histir bilmiyorum. Deli gibi sarılmak istiyorum.

9 Mart 2015 Pazartesi

Kayahan - Seni Seviyorum

Dilime dolandı. Buraya da ekleyim.




Seni seviyorum, seni seviyorum
Seni seviyorum diye
Senden önce kimseye
Söylemedim dersem
Yalan, yalan olur
Hiç hesapsız, çılgınca seni seviyorum

Bazen bir çocuğun karanlıktan korktuğu gibi
Seni sevmekten korkuyorum
Söylememem lâzım, biliyorum
Susmuyor içim
Seni seviyorum diyorum
Canımın istediği
İçimin titrediği
Bu ilk defa, öncesi yok

Sınıflandırma yapalım

Daha çok kadınlarda gördüğüm bir sınıflandırma; (erkekler de melek değil tabii)  
Sevenler; Bu kapsama giren kadınlara diyecek birşey yok. Baş üstünde tutmak gerek.

Faydacılar; Erkekler basit yaratıklar oldukları için onları kullanıp, karşılığında aşk verenler. Alan razı, veren razıysa buna da diyecek birşey yok.
Yedekte bekletenler; Beni en çok rahatsız eden sınıf bunlar. Yedek olduğunu anlamak da tecrübe istiyor. Seviyor mu? sever mi? bu kadın benden ne istiyor derken bir bakmışsın, görüşmeler azalmış. Zaten arada adı konulmuş bir şey (arkadaşlık, sevgililik, dostluk vs) olmadığı için yok olup giden bir vakit.

Tecrübe denen şey yenilen kazıklardan ve geçirilen zamanlardan ibaret bir olgu. Hele benim gibi deneyip yaşayarak öğrenen biriyseniz. Daha çok kazı yiyeceğiniz garanti.  Fakat pişman olmadan yaşamaya devam etmek gerek.

Hayatta her keşke, yaşanmasından mutluluk duyulan üç iyikiyi görütürse geriye birşey kalıyor mu bakmak lazım. Yada daha çok iyiki denecek iş yapmak lazım 

3 Mart 2015 Salı

Sarılmak geliyor içimden

İçimden sarılmak geliyor. Küçük bir çocuğun oyuncak ayısına sarıldığı gibi masumca. Cinsel dürtüler varmı işin içinde bilmiyorum. Sadece sarılmak istiyorum. Tabii tecavüzcü coşkun gibi her önüme gelene değil. Tek bir kişiye.  Masumane bir sarılmak fakat küçük bir çocuğun ayısına sarıldığı gibi hırpalarcasına. Belki çocukların hırpaladığı kadar hırpalamaya kıyamam ama olsun. Bir başlayalım bakalım sonunda neler olacak :)

1 Mart 2015 Pazar

Fırıncını oğlu


Yumaklı köyünde sıradan bir gün. Sabah ezanı ile birlikte Hasan usta simit fırınını dışarıdaki meşe odunları ile yavaş yavaş yakıyor. Çerkeş - Kızılcahamam yolu üzerindeki küçük simit fırını günün ilk ışıkları ile gelecek olan kamyon ve yolcu otobüslerin bekliyor. Bu çok işlek olamayan yol üzerinde neden bir simit fırını olduğunu düşünebilirsiniz. İlk gördüğümde bende öyle düşünmüştüm. Saat sekiz gibi fırıncı Hasan ustanın oğlu Mert fırına babasına yardım ettmeye geldi. Mert, Ankara üniversitesinde İngiliz tarihi ve edebiyatı okumakta, bazı haftasonları ailesinin ziyarete geliyor. İlk baharın etkilerini yeni yeni göstermeye başladığı, ağaçları tomurcuklandırdığı, kışın etkilerini kaybettiği günlerden, bir hafta sonu ailesini ziyarete gelmişti.

Saat 10:45 gibi fırnın kapısından üç kişilik bir aile girdi. Fırındaki masaların çoğu boştu. Günün bu saatinde çok fazla kişi gelmediği için bu boşluk usta için çok şaşırtıcı değildi.

Mert kapıdan giren ailenin içindeki kendi yaşlarındaki kızı gördü. Boş bir masaya oturana kadar gözleri ile takip etti. Normalde herkes kendi yiğeceğini ve çayını kendi alırken nedense bir garson edasıyla masaya oturan ailenin yanına bir garson edasıyla gitti, gözlerini kızdan alamıyordu. Siparişleri alıp, hazırlamak için babasının yanına gitti. Babası neden sipariş almaya gittiğini anlamadı. Akşam olunca babası neden böyle birşey yaptığını sordu. Mert “sadece içimden geldi” dedi ve konuyu değiştirdi.

Pazartesi okula gittiğinde kantinde ilginç birşey oldu. Bir gün önce fırında gördüğü kız, arkadaş grubu ile kantinde oturuyordu. Belki arkadaşları gider düşüncesi ile bir müddet öylece kızı ve arkadaşlarını izledi.

Daha sonra tüm cesaretini toplayıp masaya yöneldi. Masada dört kız koyu bir sohbete dalmışladı. Mert'in geldiğini farketmediler bile. Kızın tam karşısındaki boş sandalyeye oturup arkadaşlar merhaba dedi ve kendini tanıttı.

Kıza yönelerek sizi dün öğle saatlerinde Çerkeş - Kızılcahamam yolu üzerinde gördüğüme eminim, “acaba siz miydiniz?” diye sordu. Kızın yüzünde hafif bir gülümseme ile “evet, siz nereden biliyorsunuz” dedi. Fırının kendilerine ait olduğunu ve bazı hafta sonraları ailesinin yanına gittiğini anlattı. Bu sırada diğer kızlar “ders başlayacak hadi gidelim” dediler. Kız siz gidin dedi ve masada yanlız kaldılar. Kız tiyatro tarihi bölümünde okuyormuş.

Aslında tam olarak böyle olmadı. Mert dört kızın oturduğu masaya gitmeye cesaret edemedi. Belki giderler diye beklerken bütün hepsi masadan kalktılar ve kantinden çıktılar. Masanın birinde oturan arkadaşlarını gördü ve yanlarına gitti.

Arkadaşları biraz önce neden ayakta öylece dikildiğini sordular. Kızların yanlarına gitmek ve gitmemek arasında o kadar uzun süre kararsız kalmıştı ki. O karar verene kadar kızlar masadan kalkıp gitmişti. "Ev arkadaşımı arıyordum, evin anahtarını bana bırakacaktı" der. Masadankilerden biri "Osman mı? o da seni arıyordu, telefon etmiş açmamışsın. " der. Kızların olduğu masaya oturma kararsızlığı yüzünden çalan telefonu bile duymamıştı. Osman beş dakika ara ile 4 kez aramış fakat ulaşamamıştı.