25 Aralık 2011 Pazar

Çek git

Dur! yapma! dedim,
Acıtacaksan kalbimi,
Dokunma çek git.

Bak! hisset! dedim,
Kalbimdeki onlarca yarayı,
Kanatacaksan çek git.

Herşeye rağmen hala istiyorsan,
Gel damarlarımdaki kana karış,
Kalbime ulaş ve sakın gitme.

24 Aralık 2011 Cumartesi

Ölüm! Anne!

Ölümü gördüm anne, ölümü
Bir kuşun kanat çırpışında ölümü gördüm,
Herşeye rağmen deniyordu yaşamayı,
Bir defa ardından bir defa daha.

Ölümü gördüm anne,
Bir şehidin al bayrağa sarılı tabutunda,
Başkaları yaşasın diye can veriyordu,

Ölümü gördüm ve düşündüm anne,
Ne kadar anlamsız ve bir o kadar gereksiz şeyler için üzüyordum,
Düşündüm anne ve karar verdim,
Madem ölümden ötesi yok,
Ölüm dışındaki şeyler için de üzülmek de yok.

Bir serçe hikayesi

Onu bulduğumda yaralıydı. Ayaklarının üzerinde bile duramadığı için ters duruyordu. Birşeyler yapmam gerekiyor, düşüncesiyle yerden aldım.

Parmaklarım arasında can veren serçe, inadına uçmak istiyordu. Bir duvarın üzerine koydum ki kediler yemesin diye zaten yaralıydı. O orada durmak ve ölümü beklemek yerine kanatlanıp uçmayı denedi. Yaralıydı uçamadı yavaşca süzülerek yere düştü. Ben tekrar alıp bu sefer farklı bir duvarın üzerine orta yere bir yere koydum. Serçe ölümü beklemeyi hiç düşünmedi. Nöbete gitmem gerekti oradan ayrıldım. Döndüğümde yaralı serçeyi yerde ölmüş olarak buldum.

Lafın kısası bir serçe bile ölüme rağmen kanat çırpmak dışında birşey düşünmüyorsa. Bizim daha fazlasını yapmamız gerekiyor herkese ve herşeye rağmen

21 Aralık 2011 Çarşamba

Biraz bencilce mi oluyor herşey

Bencilce olsun istemiyorum. Dinlemek istermisin beni? Merak edermisin yaşadıklarımı?
Yoksa sadece konuşup, kulaklarını tıkamayı mı tercih edersin. Hazır mısın en azından asgari müşterekte uzlaşmaya?
Hazırsan anlatmaya başlıyorum;

20 Aralık 2011 Salı

Yol hikayesi

Bir yol hikayesindeyim yine,
Yol uzun, yol çekilmez,
Sevgiliye doğru olmasa belkide hiç gidilmez,
Sonunda ne olur hiç bilinmez,
Belki mutluluk, belki huzur,
Yol gittikçe uzar da uzar.

3 Aralık 2011 Cumartesi

Sadece istiyorum

Sevgi sözleri fısıldamak istiyorum kulağına,
Benden geldiğini bilmemelisin.

Uyurken seni seyretmek istiyorum,
Varlığımı hissetmemelisin.

Elini uzattığında orada olmak istiyorum,
Neden orada olduğumu bilmemelisin.

Yüreğini ver bana

Yüreğini ver bana,
Korkma kırmaktan, kırılmaktan.

Yüreğini ver bana,
Durma öyle orada.

Yüreğini ver bana,
Zaten çaldın benimkini.

Yüreğini ver bana,
Zaten adil değil dünya.

Yüreğini ver bana,
Tek beden tek yürek olmak için,

30 Kasım 2011 Çarşamba

Gönül isterse

Gönül kavuşmak isterse,
Kilometreler, dakikalar olmaz mı?

Gönül görmek isterse,
Şu kör gözler görür olmaz mı?

Gönül aşk sularında boğulmak isterse,
Bir çift mavi göz deniz olmaz mı?

Gönül bağlanmak isterse,
Ellerde görünmeyen kelepçe, boyuna zincir olamaz mı?

Bu gönül saflık temizlik ararken,
Her yanını şeytanlar sarmış olmaz mı?

Gönül yaz derse,
Bu berduşu şair olamaz mı?

Sabah güneşi

Sabah güneşi gibi doğ üzerime,
Sabah güneşi gibi ısıt içimi,
Dağların ardından doğda gel,
Yolları, nehirleri aşta gel,
Gelirken ışığın yayılsın her biryana,
Yeni doğan bir bebek gibi,
Yeni aşan bir gonca gibi,
Sabah güneşi gibi doğ üzerime.

15 Kasım 2011 Salı

Bunlarda benim hayattaki sıfırlamalarım

TEDxReset konferanslarını izledikten sonra bende kendi hayatımdaki sıfırlamaları düşündüm. Aslında çok fazla değiller fakat yinede yazmak, paylaşmak istiyorum.

İlk sıfırlama olarak ilk aşkı kabul etmek istiyorum. Yaşanan olaylar ve sonrasında bende bıraktığı etki gerçekten hayatımdaki önemli dönüm noktalarından biridir.

İkinci sıfırlama ise biten aşkın sonucunda kendimi tamamen bilgisayara adamam. Niye, nasıl, bilmiyorum fakat bu yaklaşık 5 yıl süren bir içine kapanma daha doğrusu bilgisayara dönme dönemi olarak nitelendirilebilir.

Üçüncü sıfırlamam 2005 iş hayatına ilk atılışım ile oldu. Hayatıma o güne kadar hiç var olmayan şeyler yeni yeni girmeye başladı. Daha öncesinde bir çok işte çalışmıştım ama bir email adresine gönderdiğim cv sonucu yaklaşık 6 yıl sürecek olan, gerçek anlamda ilk iş tecrübem başlamış oldu. O kadar çok şey değişti ki hayatımda. Hayatım yeni başladı diyeceğim dönemlerden biride bu dönemdir.

Dördüncü sıfırlamam ise 2009 yılında biçimsiz şekilde kilo almaya başlamamla oldu. Bunda uzunca bir süre sadece bilgisayar başında oturmamın etkisi de yok değil. Yıllarca kilo almak için doktorlara gidip sağlamsın deyip geri dönen ben iş hayatının 4. yılında kilo almaya başladım. Ardından bu böyle gitmez diyerek ekstrem bir spor olan dağcılığa başladım. Vesile olanlara teşekkür ediyorum.

Beşinci sıfırlama hikayem ise 2010 yılının ağustos ayında ağrı dağı tırmanışından sonra süphan dağına tırmanmaya gittiğimizde yaşadığımız terör tehtidi ile oldu. Ekibin 20 mt. önünde klavuz olarak giden ben geriye dönüp baktığımda silahlı adamlar(muhtemelen terör örgütü mensubu) tarafından takip edildiğimizi öğrendim. O sırada kelimenin tam anlamıyla yaşamın anlamsız olduğunu hissettim. Ölüm umurumda değildi. O sırada bir mermi çekirdeği bedenimi delip geçse en fazla biraz arkamdan yas tutarlar diyordum. Hatta bu olay sırasında yaşamak için bir sebep bile aradım.

Altıncı sıfırlama hikayem ise başkaları için yaşamanın saçma olduğunu anladığım ve yanlız kendim için yaşamam gerektiğini anlamam ile oldu. Biri için değil yanlız ve yanlız kendi için yaşamak. Belkide gereğinden fazla gerçek aşkı arayan hikaye okuduğum/izlediğim için olmuştur. (bu satırları Eagles - hotel california eşliğinde yazıyorum :) ) Bunun için de askere gelmem gerekti. Artık kendim için yaşıyorum.

Hep bundan korkmuştum fakat bir gün olacağını da biliyordum. Kendin için yaşamayı kolaya kaçma olarak görüyordum. Tek yaşamaya alışkın bu beden, 1++(birden fazla) olamadan tekrar ben merkezli bir hayatı keşfetti. Belkide eskiden yaptığım doğruydu, doğru yoldaydım. İçine kapanmadan ama kendini de feda etmeden yaşamak. Ortak müştereklerde uzlaşmak. Daha az ben bu sahneyi hatırlıyorum demeden koşturmak.

Benim sıfırlamalarımın bir çoğu genellikle duygusal bazda gerçekleşti. Fiziksel olarak belki hayatımda çok şey değişmedi. Fakat ruh dünyam giderek farklılaşıyor ve zenginleşiyor. Böyle olmayada devam edecek.

Bunları düşündüm. Belki şimdi, belki daha önce ama şimdi yazma fırsatı buluyorum.

Asker psikolojisi ile yazılmıştır

Anladım ki askerlik ne acemi birliğinde ne de usta birliğinde başlıyor. Askerlik tek başına mevzide kendi kendinle nöbet tutunca başlayıp, bu can bedende olduğu sürece de silah bırak emri gelene kadar devam edecek.

Beni bana bırakmayın

Beni bana bırakmayın,
Çok üşüyorum.

Beni kendimle bırakmayın,
Çok düşünüyorum.

Beni benimle bırakmayın,
Çok konuşuyorum.

Beni yanlız bırakmayın,
Ya sizde kalın yada beraber gidelim,
Çok sıkılıyorum.

Bu ben miyim? 2

Her zaman aynı soru,

Bu ben miyim?
Bu yüz, bu saçlar,
Zaman ne garip izler bırakmış bedenimde.

Bu ben miyim?
Bu eller, bu ayaklar,
Ne kadar hor kullanmışım bedenimi.

Bu ben miyim?
Bu kalp, bu beyin,
Hayat ne silinmeyen izler bırakmış üzerimde.

Bu ben miyim?
Bu cansız beden,
Demeden önce.

Varsın saçlarım olmasın yüzümde izler olsun,
Varsın kalbimde beynimde geçmişten izler olsun,
Varsın seni bulmak için çabalarken ellerim ayaklarım parçalansın,
Bu ruh bedenden çıkmadan seni bulacağım.

9 Kasım 2011 Çarşamba

Üşüyorum

Üşüyorum yine;

Dışarıda güneş hep olsun,
Yazın sahilde bizi kavursa da,
Kışın sadece ben buradayım dese de,
Dışarıda güneş hep olsun.

Yüzün hep gülsün,
Benim için olmasada,
Ateşi ile içimi ısıtmasa da,
Yüzün hep gülsün.

Sen gül ki güneş doğsun,
Soğuktan donmuş bir bedene,
Hatta çoşkulu bir kahkaha at ki,
Can versin, gördüğün yaşayan ölü bedenlere.

Dışarıda güneş hep olsun,
Yüzün hep gülsün,
Şuanda ben üşüsem de,
Güneş benim için de doğacak bir gün.

6 Kasım 2011 Pazar

Unutulmak

Bir gün gelir de geçer,
Unutulur o verilen sözler,
Hani nerede o geride bıraktığın yüzler,
Hani nerdeler, nerelerdeler,
Artık geri gelmeyecekler.

Elbet bir gün daha gelir geçer,
Belki geride kalan olursun,
O zaman anlarsın sende,
Unutulmanın ne olduğunu.

Tarihe not; Yüzlerce kömür çuvalı ve hurda arabaların arasında yazılmıştır.

29 Ekim 2011 Cumartesi

Bayram

Yine bir bayram,
Yine ailemden uzakta,
Hemde çok uzakta,
Bu seferki farklı, bu seferki başka,
Emir altında askerim,
Belki bayram namazında bile nöbetteyim,
Dedim ya bu seferki farklı,
Belki bir daha yaşanmayacak böyle bir an,
Belki çıkmayacak böyle sözler kalemimden,
Emir altında askerim,
Belki nöbette,
Belki görevdeyim.

Bulutlar ağlıyormuş

Şırnakta askerim,
Kulede nöbetteyim,
Hava birdenbire kararıyor,
Bir yağmur yağmaya başlıyor,
Sandık ki sıradan bir yağmur yağıyor,
Meğer bulutlar hakkarideki 24 şehit için ağlıyorlarmış.

31 Ağustos 2011 Çarşamba

Nereden geldin aklıma

Tam unutmaya karar vermiştim seni,
Unutmak için çareler arıyorken bulmuştum kendimi,
Sensizliğin mutsuzluğu sarmıştı her yanımı,
Nereden geldin aklıma şimdi.

Tam bırakmıştım kendimi yanlızlığa,
Karamsarlık denizine açılmıştım,
Fotoğrafın geldi gözümünün önüne,
Nereden geldin aklıma şimdi.

Biliyorum benim değilsin,
Hiç olmadın, olmayacaksın,
Söyle neden hala aklımdasın,
Nereden geldin aklıma şimdi.

8 Ağustos 2011 Pazartesi

Seni düşünüyorum

Sanki bir gitme mevsimindeyiz,
Önce kısa bir süre sen gittin,
Gidişini de, dönüşünü de gördü bu gözler,
Şimdide benim gitme vaktim,
Ben hala gitmeyi değil, seni düşünüyorum,
Seni düşününce umursamıyorum gitmeleri,
Kısa bir süre sonra gidecek olsam da,
Gitmek kaçınılmaz olsa da,
Gene bir gitme vaktinde,
Seni düşünüyor olacağım.

7 Ağustos 2011 Pazar

Dokunamamak

Dokunamanın nasıl insani bir his olduğunu farklı yollarla öğrendim. Kendimi hep sesteş olarak nitelendirip iletişimi ses ile yaptığımı düşünürdüm. Fakat sesteş olmak diğer duyuları hiç kullanmayacağım anlamına gelmemeliydi. Bunun yanılgısına düştüm ve bir hata yaptım, kendime bununla yetinebilirim dedim. Olmadı, yapamadım, geri adım da atamadım. Bunun nasıl bir acı verdiğini kelimelerle bile anlatamıyorum. Sadece kendime kızıyorum. Şuan uyumak yerine bunları düşünüyorsam bir yerde hata yapıyorum demektir. Umarım çözüm zamandadır, zira çözümü kendimde bulamıyorum.

--

Bir veda bu kadar sıradan olmamalıydı. Sıradan birileri ile bile böyle vedalaşmazken sıradan olmayan özel biri ile veda böyle olmamalıydı.

5 Ağustos 2011 Cuma

Bir zaman makinesi istiyorum

Belki bunlar askere gitmeden önceki son hayallarim. Belki de askerliğe yada diğer herşeye olduğundan fazla anlam yüklüyorum. Zaten herşey bizim üzerine yüklediğimiz anlamlardan ibaret değil mi?

Bir zaman makinesi istiyorum. Sadece kendim için, bencilce ama olsun, ben sadece kendim için istiyorum. Biliyorum dayanamaz başkalarına da kullandırım ama sadece yanlarında ben de olursam. Geçmişi de istemiyorum. Geçmiş geçti gitti. Yaşanan sevinçler, üzüntüler de öyle. Ben geleceği istiyorum. Gelecekte ne haldeyim, nasıl bir hayatım var. Bu gün etrafımda olan insanların kaç tanesi gelecekte de yanımda. Tamam nedenleri, niçinleri de istemiyorum. Tamam söz müdahale de etmeyeceğim. Sadece bir arkadaşa bakıp çıkacağım. Adı benimle aynı, boyuda öyledir umarım, tamam kilosu aynı olmaya bilir. Belki yıllar bir şarap gibi daha da yakışıklı yapar. İyi de bir işi vardır. Belki hayallerinin peşinden gitmiştir. Her zaman ki gibi parası az olsa da mutludur. Belkide şuankiden daha kötü bir haldedir. İzbe kahvehanelerde okey oynayıp, mahalle aralarında serserilik de yapıyor olabilir.

Şimdiye kadar hayallerinin peşinden giden bu genç adam, gelecekte nasıl biri olacak kim bilir. Acaba gerçek aşkı bulabildi mi? Aradığı gerçek aşk hep etrafındamıydı, yoksa aşkı birden biri karşısında beliren bir çift gözde mi buldu.

En önemlisi kendine verdiği sözleri tutabildi mi? İnsanlar genelde tutmaz sözlerini ama kendi de kendine verdiği sözleri tutmamışsa neye yarar yaşanan hayat.

Çok değil 5 yıl sonrasına gitmek istiyorum. Bir kere söz verdim müdahale de etmeyeceğim. Sadece otuzlarının başında bir delikanlıya bakıp çıkacağım. Belki saçlarına aklar düşmüştür. Belki de hayatına küsmüştür. Belki sirkelenip kendine gelmiştir. Herşeye rağmen görmek istiyorum, yaş otuzbeş gerçekten yolun yarısı mı? yoksa yeni mi başlıyor hayat.

--

Aslında zaman makinesini sadece gelecekteki beni bu güne getirip al yaşı yaşına uygun bir adam demek için istemiştim ama söz verdim, müdahale etmeyeceğim. Sadece bir delikanlıya bakıp çıkacağım.

Ölçü

Sevdiğin müddetçe
ve sevebildiğin kadar,
sevdiğine her şeyini verdiğin müddetçe
ve verebildiğin kadar gençsin.

Nazım Hikmet Ran - 1947

30 Temmuz 2011 Cumartesi

Gitmek Cesaret İster Ufaklık



Gitmek cesaret ister ufaklık.
Gidecegin yer neresi olursa olsun.
Sevdiklerinle arana mesefe girince.
Varış yerinin hiç bir anlamı kalmaz.
Vedalaşmakta zor iştir biliyor musun?
Oturursun geminin kıçına.
Bakarsın sevdiklerine, gittikçe ufalırlar, ufalırlar, kaybolurlar
O zaman anlarsın işte.
Vedaşalmak asıl kalana değil, gidene koyar!

100 defa söyledim sana hüzünlü değilim, mizacım böyle.
Bak şarabımla beraberim.
Çocukluğumdan beri hayaller kuruyorum
Şarabımdan ayrılmadan hem de.
Ben şarabımdan ayrılmıyorum.
O da bana, bunca gidene rağmen hala hayal kurdurtmaya devam ediyor.

Ne olmuş yani büyük adam olamadıksa?
Hayallerimizi satmadık ya ?..

ALINTI

29 Temmuz 2011 Cuma

Senin için

Bu seni düşünerek, sana yazdığım bilmem kaçıncı yarım kalan satırım. Bazen aşkımı bazen sitemimi yazmak istediğim satırlar hep yarım kaldı. Hatta şuan yazdığım satırları bile bir türlü tamamlayamadım. Kulağıma kelimeleri olmadık yerlerde fısıldayan peri sanırım çoktan gitti. Ya da bellki peri felan yoktu. Belkide kalbimde hissettiğim, boğazıma düğümlenen şey neyse o artık doktorun verdiği öksürük şurubundan olsa gerek artık yok.

Bu sana, son olmayacak bilmem kaçıncı satırım. Belki tamamlanır, belki tamamlanmaz, belki anlamlı olur belki olmaz. Belki okursun, belki sana yazdığımdan haberin dahi olmaz.

--

İçimde senin için büyüttüğüm, can suyunu kendi ellerimle verdiğim artık susuz yaşayamacağını anladığım söğüt fidanının haykırışlarıdır. Neden söğüt dersen, söğüt sunu gördüğünde coşar. Bende senin için bir söğüt yetiştirmek istedim.
...


--

Gene yarım kaldı. Oysa bu sefer kafamda herşeyi nede güzel toparlamıştım. Biri yardım beklerken ben sana yazamam. Ya da bu yazım da zaten öncekiler gibi yarım kalacaktı, bu sefer bu bunalımdaki yeni mezun genç vesile oldu.

26 Temmuz 2011 Salı

Kadınlar

PAKIZE SUDA 'nin bir yazisi..... (son cümleye dikkat)

* Bütün kadinlar birbirlerini rakip olarak görürler. Birbirlerini kiskanmalari için ayni meslekten olmalariyla da menfaatlerinin çatismasi falan sart degildir.

* Ortalikta kendilerinden baska kadinlarin da dolasiyor olmasi, kiskanmalari için yeterli bir sebeptir. Yolu kadinlarin görev yaptigi bir yere,
örnegin bir banka subesine düsen bir kadin, gördügü muameleden bunu sip diye anlayabilir.

* Bütün kadinlarin mutlaka kosulacak sartlari vardir. "Seninle evlenirim ama...", "dedigini yaparim ama...

* Nedense bütün ask siirleri, en duygulu sarki sözleri hep erkekler tarafindan yazilmistir. Çok duygulu olduklari söylenen kadinlarin bu sirada ne yaptiklari merak konusudur. Bence kadinlar o sirada diger
kadinlari incelemekle mesguldürler. "Ne giymis, ne takmis, benden güzel mi?" Vs...


* Erkekler (eger ruh hastasi degillerse) eslerini çok yakin arkadaslarindan, akrabalarindan, yani olur olmaz herkesten kiskanmazlar. Oysa kadinlar, hiç ayrim yapmaksizin, ömür boyunca, istisnasiz her disiden
kiskanirlar kocalarini.

* Kendisinden 30 yas büyük bir kadinla, sirf parasiiçin evlenen pek az erkek vardir. Buna karsilik etraf, babasi, hatta dedesi yasinda, ama mutlaka zengin erkeklere asik olan(!) kadinlarla doludur.

* Hiçbir kadin çalistigi yerde üstünün kadin olmasini istemez. Vallahi bunu ben söylemiyorum, anketler öyle diyor.

* Erkekler kadinlardan ilgi, sefkat, sevgi disinda pek bir sey beklemezler. Kadinlara bunlar asla yetmez, ilave olarak iki bilezik, bir yüzük gerekir çogu zaman.

* Gelin-kaynana çekismesinin fikralara geçtigi ülkemizde hiç damat-kayinpeder çekismesine tanik oldunuz mu? "Elti gemisi yürümez"diye bir söz vardir da neden bacanaklar için söylenmis benzer bir laf yoktur?

* Evli kadinla iliskiye giren çok az erkek vardir.Buna karsilik evli erkekle hiç düsünmeden iliskiye giren kadin sayisi benim bildigim, gördügüm, duydugum kadariyla bir hayli kabariktir.

* Erkekler bir araya geldiklerinde isten, politikadan, futboldan bahsederler genellikle. Kadinlar bir araya geldiginde ise vay o anda orada olmayan diger kadinlarin haline!

* Eslerinden, "yorgunum", "basim agriyor" bahanesiyle mümkün oldugunca kaçan kadinlar, ortaya ikinci bir kadin çiktigi zaman aniden kocalarini çok
sevdiklerini(!) fark ederler.

* Kocasi tarafindan aldatilan kadinlar genelliklebosanmak yerine, bir çocuk daha yapmayi tercih ederler. Tersi durumda ise erkekler kadinlar kadar akilli olmadiklari için bunu gurur meselesi yapar ve kadini hemen bosamaya kalkarlar.

* Kadinlar evde aksama kadar istedikleri gibi yasarlar. Ne karisanlari ne de görüsenleri vardir. Erkeklerin aksamdan aksama geldikleri evlerinde pek de özgür olduklari söylenemez. Kendilerine durmadan oraya oturmamasi, sigarasinin külüne dikkat etmesi, ayakkabisini çikarmasi hatirlatilir.

* Kadinlar aksama kadar kocalarinin bilgisi disindaistedikleri arkadaslarini misafir ederler. Oysa hiçbir erkek karisindan izin almadan eve bir erkek arkadasini getiremez. Hatta izin alarak bile...

* Kadinlar her istediklerinde eslerinden izin almada annelerini ziyaret edebilirler. Erkekler ne haberli, ne habersiz, yanlarinda esleri olmadan asla annelerine ugrayamazlar.

*Kadinlar bütün iliskilerinde hesap kitap içindedirler. Asla seffaf degildirler. Hoslanirlar, hoslanmaz gibi davranirlar, isterler, istemez gibi yaparlar. Esleriyle sorunlarini çözmede bedenlerini silah olarak kullananlar bile vardir.

* Vücutlarini göstermeye bayilirlar. Açik, dar, seffaf, kisa giyerler.Sonra da "neden bakiyorsunuz?" diye sinirlenirler. Aslinda amaçlari baktirmaktir, ama bunu asla kabul etmezler. Özgürlükten, rahatliktan, medeniyetten falan söz ederler. Nereden biliyorsun,derseniz, ben de kadinim oradan biliyorum.

NOT: Istisnalar kaideyi bozmaz (Bu yaziyi okuyan bütünkadinlar kendini istisna olarak kabuledecektir).


PAKIZE SUDA

Yaralı bir kalbi sarmakta önemli

Bencil olmayıp, bazen de bir dostun yanında olmak gerekir. Zaten dost dediğin; ihtiyacın olup, elini uzattığında orada olan kişi değilmidir.

19 Temmuz 2011 Salı

Bu kadar mı?

Bu kadar mı tahammül edilmez oldu varlığım,
Ben hala her anını merak ederken seni,
Hayatından bir anda sildin beni.

Sağlığını merak edip duran bir aptal var burada,
Aklına getirmemeye çalışsa da seni özleyen bir şaşkın,
Herşeye rağmen seni aramak isteyip arayamayan bir korkak,
Seni düşünüp bir şeyler yazan bir aşık.

Lütfen bana da anlat,
Unutmak istemezken seni nasıl unuturum,
Seni merak ederken nasıl vurdum duymaz olurum.

18 Temmuz 2011 Pazartesi

Erkek dediğin

Seni Elinin Tersiyle değil Avucunun İçiyle Kavrayacak.
Bileceksin Ki Emin Ellerdeyim,
Başkası Tutamaz Elimi Böyle.
Rahat Olacaksın Yanında,
Çok Konuşmayacak, Beynini Didiklemeyecek.
İnce Olacak; Seni Senin Kadar Düşünecek.

Erkek Dediğin, Sen Onu Merak Ettiğinde
Kendisine Hesap Soruluyor Havalarına Girmeyecek.
Senin İnceliğine Karşı Umursamaz Sözler Sarf Etmeyecek.

Erkek Dediğin, Kadının Sinirini Bozmayacak,
Cinlerini Tepesine Çıkarmayacak, Sanki Sen Onun İçin Varmışsın
Her Ne Zaman İstese Emrine Amadeymişsin, O Ne Yaparsa Yapsın
Her İstediğinde Yanında Elinin Altında Olacakmışsın Tiplerine Girmeyecek.

Erkek Dediğin, Sen Ona Sevgini Hissettirdiğinde,
Sen Ona Kayıtsız Şartsız Asıkmışsın Gibi Havalara Girmeyecek.

Erkek Dediğin İlgi Gördüğünde İlgiyle,
Sevgi Gördüğünde Sevgiyle Karşılık Verecek.Kaynakwh:

Erkek Dediğin, Sen Onun İçin Kendine Baktığında,
Sırf Ona Daha Güzel Görünmek İçin Giyinip Kuşandığında
Hiçbir Şey Olmamış Gibi Davranmayacak.

Erkek Dediğin, Ruhunu Okşamasını Bilecek.
Romantik Olacak Kimi Gün Habersizce Kucağında
Çiçeklerle Çıkıp Gelecek.
Özel Günleri Unutmayı Marifet Sanmayacak.

Erkek Dediğin, Kayıtsız Olmayacak Senin Bütün Zarafetine Karşı.
Gerçekten Seven Bir Kadın Sevgi Ve İlgi Bekler,
Erkeğine Verdiği Aşkın Karşılığında Küçük Bir Tatlı Söz,
Kısa Bir Mesaj, Bir Çağrı Bile Onu Mutlu Edebilir.

Erkek Dediğin Bütün Bunları Cebinden Para Harcıyormuş Gibi
Cimrilikle Yapmayacak.

Erkek Dediğin, Ben Aranmayı, Çok Aramayı Sevmem Demeyecek.

Erkek Dediğin, Her Şey Kendi İstediği Gibi Olsun İstemeyecek.
Sadece Kendi Caninin İstemesine Bağlamayacak Her Şeyi.

Erkek Dediğinin, Hissettiğiyle Yaptığı Şey Arasında Uçurum Olmayacak.

Erkek Dediğin, Cesur Olacak Cesur.
Seni Seviyorum Derken Korkmayacak,
Başka Şeylerin Arkasına Gizlenmeyecek.
Seviyorum Deyip Bir Sonraki Perdede Kaçmayacak,
Özlüyorum Diyorsa Gelecek, Kaybetmek İstemiyorum Diyorsa Kaybetmeyecek.

Erkek Dediğin Aşkına Sahip Çıkacak.
Korkak Olmaz Erkek Dediğin.

Erkek Dediğin İyi Sevişecek. Koyun Gibi Yatmayacak,
Bir An Önce Su İs Bitse Demeyecek.
Aşksız Yatmayacak Yatağa Ve
Sen Bunu Bileceksin.
Bir Baba Şefkatiyle Seni Alnından Öptüğünde Bileceksin Ki
Sevgisi Geçici Ve Zayıf Değildir.

Erkek Dediğin, Ve Sevgiyle Öptüğünde
Dudaklarından Bileceksin Ki Opusun Tek Sebebi Şehvet Değildir.

Erkek Dediğin Aldatmayacak. Aldatmak Basitliktir.
Seviyorum Diyorsa Aldatmaz Erkek Dediğin.

Aldatıyorsa Sevmiyor Demektir.

Erkek Dediğin Yakışıklı Olacak, Çekici Olacak Ama
Bundan Çok Daha Öte Bir Şey...

Erkek Dediğin, Zeki Olacak. Kadının Küçük Yalanlara,
Bahanelere İnanmayacağını, Kendisini Kendi Gibi Tanıdığını Bilecek.
Kadının Zekasını Küçümsemeyecek Kadar Zeki Olacak.
Zeki Olacak, Seni Bir Hamur Gibi Karmasını Bilecek, O Hamura Kendisini Katmasınıda.

Erkek Dediğin, Değerlerini Bir Anlık Hevesler Uğruna Satmayacak.
Namussuzluğunu, Ahlaksızlığını Ancak Ve Ancak Seninle Yataktayken
Kullanacak.
Yan Gözle Hatun Kesmeyecek, Üstüne Sevgili Edinmeyecek.

Erkek Dediğin Önce Sevecek. Kendini Sevmeyen Erkekten
Kimseye Hayır Gelmez.
Bir Bakarsın Ki Yıllar Sonra Bu Adamla
Ne Yatağa Sığıyorsun, Ne Toprağa...
Koluna Girip Gezmesini Bileceksin Gururla Koynuna Alıp Sevişmesini De.

Erkek Dediğin, Babalığını Da Bilecek, Ana-Babaya Hürmet Etmeyi,
Kadir Kıymet Bilmeyi, Vefakarlığı, Fedakarlığı. ..

Erkek Dediğin Seni Koruyacak,Kuşatacak .
O Nerede Olursa Olsun Seni Koruyacağını Bileceksin.

Pısırık Olmayacak Erkek Dediğin.

Erkek Dediğin Erkek Olacak Güzelim.
Seni Sadece Sen Olduğun İçin Sevecek.
Parayla Pulla, Kariyerle, Güçle, Kimin Ne Dediğiyle Hareket Etmeyecek.
Hem Sevgilin, Hem Arkadasın Olacak !


CAN YÜCEL

Kadın Dediğin

Kadın dediğin iyi sevişecek arkadaş.
Koyun gibi yatmayacak, kımıl kımıl olacak yatakta.
Aklını başından alacak ama, aklını sadece bununla yormayacak.
Delireceksin ama delirmen hastalıktan olmayacak.
Uzanıverdi mi yanına boylu boyunca, göğsünde atan kalbinin yerine koyacaksın kendini, ruhunu, herşeyini.
Aşksız yatmayacak yatağa ve sen bunu bileceksin.

Kadın gibi kadın olacak kadın dediğin, çıtır çerez niyetine yemediğin.
Bir gecelik değil, ömürlük olacak ömürlük.
Yıllara rehaveti değil huzuru taşıyacak.
En seksi leydi olmayı da bilecek,hanım sultan olup sözünü geçirmeyi de.
Cıvık konulara takılıp zaman tüketmeyecek, küfretmeyecek,
Kadın dediğin ayıp nedir bilecek.

Sıkboğaz edip seni yalancı durumuna düşürmeyecek.
Seni öyle bir tutacak ki arkadaş, sen bile şaşıracaksın öyle tutulduğuna. iki lafın başı, her
tartışmada ayrılalım tehtidi savurmayacak.
Sabırlı olacak ve asla gururuna dokunmayacak…

Tuzu az, şekeri çok gibi limiti olmayan prosedürlerle yemeklerle işi olmayacak.
Şöyle pastırmalı kurufasülyenin yanına tereyağlı pilavı konduracak şüphesiz.
Salatasız oturmayacak yemeğe.

Temiz olacak herşeyden önce mesela köfteyi mıncıklarken elleri yahut pahalı parfümlerin
sindiği, boyacı küpü gibi, her öptüğünde bulaşık bir tadın kaldığı bir kadını öpmeyeceksin.
Buram buram aşka sarılacaksın arkadaş.
Buram buram kadın kokacak kadın dediğin.

Kadın dediğin güzel olacak…
Zeki olacak zeki, seni bir hamur gibi karmasını da bilecek, o hamura kendini katmasını da…
Paranın güzelliğini bilecek ama ne parasızlığın ezikliğini ne de paranın kudurmuşluğunu yaşayacak.
Değerlerini bir anlık hevesler uğruna terketmeyecek.
Namussuzluğunu , ahlaksızlığını ancak ve ancak seni baştan çıkarırken kullanacak, yan gözle adam kesmeyecek ,başka sevgili edinmeyecek.

Sarışın, renkli gözlü uzun bacaklı, beyaz tenli, ince bilekli dilber filan fasarya…
Kadın dediğin hatun olacak arkadaş, sözüne güvenilir, olacak.
Bileceksin ki konuşulanlar burada kalır, kapıdan çıkmaz bir daha.
Ağzı sıkı olacak kadın dediğin.
Sırrını tutacak ama gününü bekleyip kusmayacak…

Para lazımcılardan, kürkçülerden, cep telefonu manyaklarından,dırdırcılardan,
unutkanlıklarını senin üzerine atanlardan, kendi yetersizliğini seni suçlayarak rahatlayanlardan,
raf süslerinden,tehtidkarlardan, kaçaklardan, kıkırdayanlardan, boş bakanlardan olmayacak.
Saflığı, cahilliği, aptallığı oynamayacak, biraz ukala olabilir ancak sana rol yapmayacak.
Bir şeyi çok isterse ve inançları doğrultusunda yapacak.

En önemlisi kendini sevecek arkadaş, kendini sevmeyen kadından sana ne hayır gelir.
Bir bakarsın ki yıllar sonra bu kadınla ne yatağa sığabiliyorsun, ne toprağa…

Koluna takıp gezmesini de bileceksin gururla, koynuna çekip sevişmesini de şehvetle.

Analığını da bilecek, çocuklarından saygı görmeyi de, anaya babaya hürmet etmeyi de…

Kadın kadın olacak be, seni sadece sen olduğun için, sensin diye sevecek.
Parayla pulla, kariyerle,kimin ne dediğiyle ,sınırlamayacak.
Hem sevgilin, hem arkadaşın, hem annen, hem çocuğun olacak, bağrına basacaksın huzurla…
Bileceksin ki evde ‘O’ kadın tarafından beklenmenin zevkini hiçbir zevk yaşatamaz sana…

Öyle bir kadın işte…
Nerede oyle kadın yoktur deme…

Sende adam olacaksın seçmesini bileceksin!

Can Yücel

17 Temmuz 2011 Pazar

Artık zincirlerime sığamıyorum

<< Şimdilik içinde sen olmayan hiç birşey yazamıyorum. Belki geçecek bu fasıl. Belki geçmeyecek, belki unutacağım seni ama hatırlamadığım biri için yazmaya devam edeceğim. Hayatıma giren hiç kimseyi unutmadım ki ben. Adını unutsam da sesini unutmadım. Bazen geçmişten gelen şarkı sözleri gibi sesleri yankılanır kulaklarımda. >>

Artık çok geç, zincirlerim bana dar gelmeye başladı. Tam zincirleri koparacakken birşeyler oldu, birinin yardımıyla yapmayı denerken, bir el; bunu tek başına yapmalısın dedi. Tek başına ve başkasından güç almadan. Deniyorum bende, yeni bir dünya, yeni bir hayat için deniyorum.

Aklımda bunları yapmalıyım, bunları yapmamalıyım dediğim geçmişten kalan birşeyler var. Çok zaman olmadı bunları söyleyeli. Çok zaman olmadı bolca hata yapalı. İnsan hata yapmak için acele eder mi? Yada her hata düzeltmek isterken yenilerini yapar mı? Yapıyor işte yapıyor bazen. Belki sürekli yapıyor, fakat sadece bu sefer önemsedi hata yapmayı, daha önce hiç bu kadar net dersler çıkarmamıştı yaşadıklarından. Yaşanlar belki unutulacak, belki çoktan unutuldu. Yinede geride kalanlar bir altın madeninden çıkarılan kaya kütlelerinin arasındaki altın parçaları kadar değerliler benim için.

Genemi aşık oldun

Ps: I don't want to fall in love again, albeit a short period of time.

Dur tahmin edeyim,
Aşık oldun değil mi gene,
Bir çift kara göze vuruldun,
Yoksa gözlerinin rengine dikkat etmedin mi?
Gözlerinin içine bakamadın mı?
Kaçırdı mı gözlerini senden?
Aman dikkat et, bu kızları hala tanımıyorsun,
Aşkından vazgeçme, ama gene de dikkat et,

Bana fiziğinden bahset?
Güzel mi? Çirkin mi?
Bilirsin aşk fiziksel güzellik bilmez,
Aşk başka şeylerde arar güzelliği,
Yinede merak ettim boyu uzun mu? kısa mı?
Şişman mı? Zayıf mı?
Gerçi aşk bunlarla da ilgilenmez,

Eğer sende bunlarla ilgilenmiyorsan,
Çoktan aşık olmuşsundur?

15 Temmuz 2011 Cuma

Artık yaşama zamanı

Ölüm kol geziyor dört bir yanda, öldükten sonra unutulmaktan korkuyorum. Bir yerde unutulduğun bile unutulacak diyordu. Bu söz içimi ürpertse de o zaman yaşamak lazım. Hatta söylendiği gibi hiç ölmeyecek gibi yaşamak. Bir yıl önce sebep arıyordum üzerime doğrultulduğunu düşündüğüm silahlar karşısında. Sanırım artık bilinmeyene doğru çıktığım bu yolculukta yaşamak için sebeplerim var. Aldığım dersler, koyduğum hedefler, yapmaktan hep korktuğum buna rağmen yaptığım ve yapacağım hatalarım, tadacak zevklerim ve bir o kadar da acı var. Daha bir sürü şey; görmek istediğim dünyanın öbür ucunda tanıdığım, tanımadığım insanlar var.

Anladım ki hep istediğimin aksine, doğarken bir uzay gemisi edasıyla yalnız başladığım bu yolculukta sadece belirli noktalara gelene kadar bir roket gibi bana eşlik edecek insanlar var. Şimdiye kadar bana eşlik edenlere teşekkürler, şimdiden sonra daha fazla rokete ihtiyacım olacak.

Neyse artık konuşma, yazma değil yaşama zamanı.

13 Temmuz 2011 Çarşamba

Metin ÖZÜLKÜ Unutulmuş muydum





Kendime not: Unutmak ve unutulmak ile ilgili şeyler düşünme artık.

12 Temmuz 2011 Salı

Bir şeyler değişti

Son bir ayda bir şeyler değişti hayatımda,
Aslında pek çok şey değişti,
Belkide hep değişiyordu ben farketmeden,
Ama ben bu değişimin arasından bir tanesini seçtim,
İyimi yaptım kötümü yaptım bilmiyorum,
Belki zamanla anlayacağım,
Belki de o zaman hiç gelmeyecek,

Evet değiştim, belki çok, belki az,
Belki o yaptı, belki de ben zaten değişiyordum,
Aslında belkilerin hepsi oldu geçen sürede,
Bu belkiler kararsızlıktan değil sadece değişim işte,
Ne olup bittiğini sadece değişim bitinde anlayabileceğin türden,
Belki değiştiğimi zamanla anlayacağım,
Belki de o zaman hiç gelmeyecek,

Niye ben diyen herkes için

Brenda yamaç tırmanışı yapmak isteyen genç bir kadındı. Bir gün cesaretini toplayarak bir grup tırmanışına katildi. Tırmanacakları yere vardıklarında,neredeyse duvar gibi dik, büyük ve kayalık bir yamaç çıktı karsılarına.Tüm korkularına rağmen, Brenda azimliydi. Emniyet kemerini takti, ipi yakaladı ve kayanın dik yüzüne tırmanmaya başladı. Bir süre tırmandıktan sonra, nefeslenebileceği bir oyuk buldu.. Orada asili dururken, gruptan yukarıda ipi tutan kişi dalgınlığa düşerek ipi gevşetiverdi. Aniden boşalan ip, hızla Branda'nin gözüne çarparak lensinin düşmesine neden oldu. Lens çok küçüktü ve bulunması neredeyse imkansızdı. Lens yamacın ortasında bir yerlerde kalmıştı ve Brenda artık bulanık görüyordu. Ümitsizlik içinde Brenda, lensini bulması için Allah'a dua edebilirdi yalnızca.. Ve içten içe düşünüp dua etmeye başladı. "Allah'ım! Sen bu anda buradaki tüm dağları görürsün. Bu dağlar üzerindeki her bir taşı ve yaprağı bildiğin gibi, benim lensimin yerini de biliyorsun. Onu bulmama yardim et." Patikalardan yürüyerek aşağı indiler. aşağı indiklerinde, tırmanmak üzere oraya doğru gelen yeni bir grup gördüler. Içlerinden biri "Aranızda lens kaybeden var mi?" diye bağırdı. Brenda'nın sonradan öğrendiğine göre, lensi bir karınca taşıyordu ve karınca yürüdükçe yavaşça kayanın üzerinde hareket edip parlayan lens kızların dikkatini çekmişti.

Eve döndüklerinde Brenda lensini nasıl bulduklarını babasına anlatacak ve bir karikatürcü olan babası da ağzıyla lens taşıyan bir karınca resmi
çizerek, karıncanın üzerindeki baloncuğa şunları yazacaktı:

"Allah'ım! Bu nesneyi neden taşıdığımı bilemiyorum. Bunu yiyemem ve neredeyse taşıyamayacağım kadar ağır. Ama istediğin sadece bunu taşımamsa, senin için taşıyacağım..."

"BU YÜKÜ NIYE TAŞIYORUM" demeyin.....

Beni güzel hatırla

Sabah internette gördüm. Belki daha önce okudum/duydum, ama tam sıradanbiri için yazılmış bir şiir. Hatta birşey itiraf edeyim. Aslında şiirleri sevmem ben, şiirler yerine bilim kurgu romanları tercih ettim hep. Belki bir kaçıştı, belki eksikliğini hissetmemiştim hiç şiirlerin. Olsun artık bazı şiirler daha anlamlı benim için.

BENİ GÜZEL HATIRLA

Beni güzel hatırla
Bunlar son satırlar
Farzet ki bir rüyaydım esip geçtim hayatından
Yada bir yağmr sel oldum sokağında
Sonra toprak çekti suyu kaybolup gittim
Beklide bir rüyaydım
Senin için..
Uyandın ve ben bittim
Beni güzel hatırla
Çünkü sevdim seni ben her şeyini
Sana sırdaş oldum dost oldum koynumda ağladın
Yüzüne vurmadım hiçbir eksikliğini
Beni üzdün kınamadım
Alışıktım vefasızlığa el oldun aldırmadım
Beni güzel hatırla
Sayfalarca mektup bıraktım sana
Şiirler yazdım her gece
Çoğunu okutmadım
Sakladım günahını sevabını içimde
Sessizce gittim senden öncekiler gibi sende anlamadın
Beni güzel hatırla
Sana unutulmaz geceler bıraktım
Sana en yorgun sabahlar
Gülüşümü gözlerimi sonra sesimi bıraktım
En güzel şiirleri okudum gözlerine baka baka
Söylenmemiş merhabalar sakladım her köşeye
Vedalar bıraktım duraklarda
Ne arasan bir sevdanın içinde
Fazlasıyla bıraktım ardımda
Beni güzel hatırla
Dizlerimde uyuduğunu düşün
Saçını okşadığımı üşüyen ellerini ısıttığımı
Mutlu olduğun anları getir gözünün önüne
Anlından öptüğüm dakikaları
Birazdan kapını çalan kişi olabileceğini düşün
Şaşırtmayı severim biliyorsun
Bu da sana son sürprizim olsun
Şimdi seninle yaşanan günleri ateşe veriyorum
Beni güzel hatırla

GİDİYORUM …

Orhan Veli Kanık

10 Temmuz 2011 Pazar

İyiyim ben, iyiyim

Soran olursa iyiyim ben, iyiyim. Biraz karnım ağrıdı ilk başlarda, bir dostum zamanla geçer dedi. O da geçti.

Masum bir aşkım vardı,
Belki tek taraflıydı ama benimdi,
Bu sefer tek taraflı olmaması içinde çok uğraştım,
Benim olmasını istedim, başkaları ile paylaşmak istemedim,
Söyleyemediğim hayallerim vardı,
Sarmak istedim kollarımın arasında hiç bırakmayacakmışcasına,
Kulağına ona olan duygularımı fısıldamak istedim,
Bir karabulut gibi çöktü hüzün,
Fısıldamak istediğim duygularım öldüler,
Kollarımda sarmak istediğim hayalinde yakında terkeder beni,
Geriye bir ben kalır, birde geçmişten gelen bir sarma duygusu.
İşte ben bu yüzden kaçıyorum dokunmaktan,
Dokunmak herkese değil, yalnız özel kişilere olmalı,
Öpmek, öpüşmekte öyle, sadece özel kişilere,
Onlar için ben özel olmasam da benim için özel kişiler onlar,

Sende benim için özeldin ama artık yoksun.

7 Temmuz 2011 Perşembe

Aşk doğum tarihleri ile ilgilenmez

Hayatta hiçbir şeye katı bakmamak gerektiğini gösterdi zaman. İki kişi arasındaki yaş farkı da öyle. Bu konuda ne kadar katıysam, bunun böyle olmaması gerektiğini hayat kafamı duvarlara sürterek öğretti.

Öğrendim ki aşk doğum tarihleri ile ilgilenmez. Doğum tarihleri ile toplum ilgilenir. Genelde kişiler tarihlere karşı umursamaz olsalar da toplumun baskısı çoğunu hırpalar en sonunda birini bir tarafa, diğerini diğer tarafa yaralı bir şekilde fırlatır atar. Toplum acımasızdır, alışılmışın dışındaki herşeye direnç gösterir.

Ama her zaman böyle olmaz. Bazen de aşk direnir hırpalanmalara rağmen pes etmez. Direnmenin sonu kenetlenmektir. Eğer kişiler şanslılarsa bir daha hiç kopmayacakmışcasına kenetlenirler.

Kafamda hala soru işaretlerim var. Fakat aşka güveniyorum. Başka bir zamanda, başka bir yerde, belki farklı şartlarda bu düşüncelerimi aşk bana hatırlatır.

Heyhat! bu düşüncelerimi ileride unutmama izin verme.

Çelişmek iyidir

Çelişkiler üzerine düşündüm biraz. Kişiye toplumun sundukları ile okuyarak ya da tecrübe ederek öğrendikleri arasındaki farkları hatta zıtlıkları düşündüm. Eğer kişi bir dakika bile bunları düşünmemişse bunda bir sorun vardır. Özgür bir birey asla yaşadığı toplumla
%100 paralel düşünüp öyle yaşamamalıdır.

Siyasi, ekonomik ve hatta kişiliğin oluşma süresinde kişilik olarak da etkilenebilir ama aynı olmamak için çaba sarfetmelidir.

Yaşadığı toplum ile aynı olmak ne kadar kolaysa, aynı olmamak bir o kadar zordur. Bazen bukalemun, bazen tilki, bazen baykuş, bazen de papağan olmayı gerektirir.

Hayatı tek pencereden yaşamamak genelde yalnızlık da getirir. Belki de özgür olmanın bedelidir yalnızlık.

Her şeye rağmen bir nesneye tek bir yönden değil de bakabildiğin kadar çok yönden bakmak her zaman yorucu olsa da güzeldir.

6 Temmuz 2011 Çarşamba

Aşk

Başından büyük bir aşk geçmemiş her kadın için, bu bir eksikliktir;
Başından büyük bir aşk geçmiş her erkek için ise, bu bir fazlalıktır.
Erkeğin hayatında belki bir aşka yer vardır. Kadının ise aşkında belki bir hayata...

Erkekler deli gibi aşık olurlar, zamanla akıllanırlar. Kadınlar ise akıllı gibi aşık olurlar, zamanla delirirler. Aşk, kadını ve erkeği farklı etkiler. Aşık olan kadının gözünde başka hiçbir şeyin değeri kalmaz. Aşık olan erkeğin gözünde ise herşey yeniden değerlenir. Çünkü aşık kadın "nasıl olsa bitecek" sezgisi ile hareket eder.. Aşık erkek ise "nasıl olsa sonsuza dek sürecek" yanılgısıyla... Aşık kadınlar bu yüzden hep endişeli ve huzursuzdurlar; Aşık erkekler ise melekler gibi dingin ve aptallar gibi bön. Aşık olmak erkeğe yakışır. Kadına asla. Kadına yakışan sadece aşktır.

Aşksız bir erkek kendini kölesiz bir efendi gibi hisseder, Aşksız bir kadın ise efendisiz bir köle. Kadın ne ister? Ne mi ister? Hepsini ister. Ve aynı anda.

Peki erkekler ne ister? Hem sevgili karıları hem de haremleri olsun isterler. Peki neden korkarlar? Hem karısız hem de haremsiz kalmaktan korkarlar. Kadın erkeğinin kendisine kul köle olmasını ister; olunca da ondan nefret eder. Erkek ise kadının kendisine köle olmasını istemez; olunca da onu sever. Bir erkek kadından bıktığı için onu terk eder; Bir kadın ise erkeğinden sıkıldığı için. Arada çok önemli bir fark var. Bir erkek doyduğu için kadınından bıkar. Bir kadın ise doyamadığı için erkeğinden sıkılır. Kadın terk edildiği ve aldatıldığı zamanlarda, bir de boşanırken hiç tereddüt etmez. Kararlı, şuurlu ve son derece akıllı biçimde bütün strateji ve nokta hücumu taktikleriyle delirir. Delilik, kadınların aklıdır.. Ve sadece bu özellikleri bile, onların erkeklerden daha üstün kabul edilmeleri için yeterli bir sebeptir.
Kadınlar, sezgileriyle her şeyi bilirler. Erkekler ise akıllarıyla hiçbir şeyi bilemezler...
Kadınlar her şeyi görürler. Göremediklerini duyarlar. Duyamadıklarını ise sezerler.

Dişilik yalnız algı kapılarını değil, bütün telepati, sezgi, altıncı his ve üçüncü göz kapılarını açan, Mescaline, Psilosibin kadar güçlü bir iksirdir.Kadınların sezgileri o kadar olağanüstüdür ki, onları erkeklerden çok daha üstün saymamak için hiçbir neden yok. Sezgi de neymiş mi dediniz? Aklın eli, kolu, gözü, kulağı ve burnudur. Aklın dürbünü, pusulası ve radarıdır. Şahini ve tazısıdır. Kapanı, tuzağı ve oltasıdır. Sezgi en kurnaz avcıdır. Sezgi olmasa ne bilim, ne felsefe, ne sanat olurdu. Akıl mı? Akıl sezginin uşağıdır. O kadar.. Sezgileri yerine bilgileri ile hareket eden bilgiç kadınlar kadar itici yaratıklar düşünemem. Akıllıları ve kültürlüleri ise itici değillerdir, ama sıkıcı olurlar çoğu zaman. Kadına en çok yarayan ne akıl, ne bilgi, ne de kültürdür. İnce ve şuh bir zekadır...

Yılmaz Erdoğan

1 Temmuz 2011 Cuma

Gitmek

Uzatsam elleri mi,
Belki yanımdasın, belki kilometrelerce uzakta,
Tutarmısın elimden, hissedebilir miyim sıcaklığını,
Varlığın mutluluk benim için,
Yokluğun hep hüzünlü.

Her gitmek istediğinde,
Sessiz bir yas kaplar bedenimi,
Gitme de diyemem ki, bu kadar gitmek isterken sen,
Ben giderken sana gitme demeye hakkım yok,
Sen giderken ben de yanında gelsem,
Ya da ben gidince sen yanıma gelsen.

Gitmek kaçınılmazken tekrar kavuşabilir miyiz,
Aklım sende, gözlerim yolunda kalır mı gene,
Daha kalp atışlarını duyamamışken,
Seni sayıklayan kalbim susar mı,
Peki kalemim susar mı?
Seni yazmaktan başka birşey bilemez olmuşken.

27 Haziran 2011 Pazartesi

Başka bir beklemek

İçindeki son umut taneleri ile beklemek,
Kalbindeki hisler, beynindeki düşünceler ile beklemek,
Ağzındaki garip tat ile beklemek,
Boşuna beklemiş olma ihtimaline rağmen beklemek.
Her beklemenin sonun mutlu bitmeme ihtimalini bile bile,
Herşeye ve herkese rağmen beklemek,
Belki bu akşam bicek belki hiç bitmeyecek bir beklemek,
Beklemek işte ancak bekleyince anlaşılabilecek birşey bu beklemek.

25 Haziran 2011 Cumartesi

Bu sefer farklı derken bunu da kastetmemiştim

İlk defa bu haldeyim. Bu gün mutlu bir günüm, yüzüm gülse de kalbim ağrıyor, aklım bulanık. Herşeyi mahvetmek konusunda başarım zirvelere ulaştı. Ağlamak  istiyorum, ağlayamıyorum. Çok absürt konularda ağlar oldum. "dün Suriye sınırına çekilen bayrağa ağladım." Asıl ağlamak istediğim konuda hala mutsuzum. Belki ağlayıp rahatlasam. Ama olmuyor yapamıyorum. Otobüs yolculuklarında gözüm doluyur. Ofiste çalışırken aynı durumdayım.

Kendimden geçtim, Söylediğim sözleri yutmuş olmanın acısını yaşıyorum. Üzmeyeceğim derken üzmek. Ben daha çok üzgünüm yaptığım herşeyden.

24 Haziran 2011 Cuma

Kendime not

Kafama dank ederek öğreten şeyler var.

  • Kendine karşı bu kadar katı olma.
  • İnsanlara şans tanıman gerekiyorsa tanıyabildiğin kadar şans tanı.
  • İnsanlar üzerinde asla bir ok yada zıpkın gibi çıkarıldığında yara yapacak izler bırakma
  • Birinin yüzüne söyleyemeceğin hiçbir şeyi yazma da. Her yazın yüzüne söyleyebilecek kadar net ve anlaşılır olsun.
  • Kimse adına sen düşünme.  
  • İnsanlara güven, kimseyi kimseden kıskanma 
  • Üstadın sözünü unutma; Her doğruyu bilmek doğrudur fakat her doğruyu söylemek doğru değildir. 
  • Bir gün unutulacağını bile bile unutulmamayı isteme.

Kalbe saplanan ok












Aşkı ifade ederken neden kalbe saplanan ok kullandıklarını şimdi daha iyi anlıyorum.

Ok kalbe girerken ne kadar hızlı girse de çıkarken girdiği yeri o kadar çok parçalayıp çıkıyor.

Kalbe dokunmak 2

Bir kalbe dokunmak istedim,
Dur yapamazsın ben doğru kişi değilim dedi,
Ben yine de istedim,
Olabilecekleri bilmeden düşünmeden,
O da benim kalbime dokunsun istedim,

Sonunda kırdım, istemeden kırdım onu,
Hatamı telafi etmek isterken tekrar kırdım,
Tekrar, tekrar

Yanımda birilerini aradım bugün,
Düne kadar yanımda o vardı.
Şimdi gene kalabalıklar içinde yanlızım.
Yanlızlıktan değil ama onu kırdığım için üzgünüm.
Tam kabuklarından çıkacakken kırdım onu,
Gerçekten üzgünüm ve pişmanım.

Onunlayken ki duygularımı kelimelere dökemezken,
Onsuz uyandığım bu sabah hissettilerimi de kelimelere dökemiyorum.
Sadece kalbimde, beynimde, miğdemde bir acı.

Kocaman bir keşkem oldu. Belki hayattaki ilk keşkem.

Kalp kırdım, pişmanım

Çok kötü biriyim, kalp kırdım, çok incittim. Her düzeltme çabamda daha çok kırdım. İlk defa yaptım bunu. Bu defa farklı derken bunu kastetmemiştim. Gerçekten farklıydı.

Dürüst olmaya çalıştığımda bile kırdım. Üzgün, mutsuz, pişmanım.

23 Haziran 2011 Perşembe

El bombası

Pimi çekilmiş bir el bombası gibiyim. Yine bencil yanım yapacağını yaptı. Benciller zaten karşındaki kişiyi yada kişileri hiç düşünmez ki. Saygısızca bencilce davranırlar. Üstelik benciller utanmaz da bu bencilliklerinden.

Sebebi ne olursa olsun bencilceydi utandım. Pimim çekildi patlama zamanını bekliyorum. En azından içimdeki o garip his geçti. Artık berrak da değilim bulandım. Bunu kendime ben yaptım patlama zamanı yaklaştı. Garip bir huzur var içimde.

5,4,3,2,1 Bom

Haluk Levent - Zifiri

Acabalar

Yıldırım çarpması gibi bir acaba ile başlayıp, olmaz oğlum ile devam eden, oldu mu acaba ile nefes alan ve ben sana olmaz demiştim ile günümüze gelen birşey bu.

Biliyormusun Zaman

Sorularım var zaman, cevaplarını biliyor musun?
Ne dersin beni tanıdıkça sever mi?
Bir gün gözlerini kaçırmadan göz göze gelirmiyiz?
Ya da sarabilecek miyim kollarımda korkusuzca,
Sen şahitsin bu seferki farklı derken doğru söylediğime.

Peki zaman ona söylemek istediklerimi,
Anlatır mısın ona,
Ona olan duygularımı,
Yanlış kişiye aşık oldun dediğindeki hislerimi,
Şu an boğazıma düğümlenen kelimeleri,

Sen tanırsın zaman buluta, rüzgara söyler misin,
Onu sevdiğimi kulağına fisildasalar,
Peki zaman o mutsuzken hızlıca akarmısın,
Mutluyken de yavaşlasan belki yanında ben de olurum.

...

19 Haziran 2011 Pazar

Bir kalbe dokunmak

Bir kalbe dokunmak zor zanaat. Birinin tenine dokunabilirsin, hatta ne kadar yanlış olursa olsun o istemese bile dokunabilirsin. Ama ne yaparsan yap o istemeden kalbine dokunamazsın. Kalp dakikada bilmem kaç kere açar kapakcıklarını, uygun anı yakalayıp girebilirsen girersin o kapakcıkların açıldığı kalbe. Başka türlü o kalp sana duvar olur. Sende duvara son sürrat çakılmaya giden bir sinek. Ama denersin her seferinde sinek gibi çakılma ihtimalini bile bile kalbe dokunmayı. Hatta yeri gelir çakıldığın duvarın önünden ayrılamazsın. Ta ki sende duvarla bütünleşip duvarda toz zerresi oluncaya kadar.

17 Haziran 2011 Cuma

İki farklı ben

Bazen iki farklı ben var gibime geliyor. İki farklı kişi, birisi duygusal fedakar, diğeri olabildiğince bencil çıkarcı. Birisi çıkarı olmadan adım atmayacak, diğeri başkaları için canını hiçe sayar. İki farklı ben. Bendeki oranları değişse de bazen hulk gibi diğerine dönüşsemde sanırım var bende iki farklı ben.

Gidiyorsun ya

Sessiz, karanlık gecenin içinde,
Beni sensiz yalnız bırakıp,
Gidiyorsun ya.

Arkada bakmadan,
Yaşananları umursamadan,
Gidiyorsun ya.

Geride kalanları hiç düşünmeden,
Bencilce ve biraz da korkakca
Gidiyorsun ya.

Git yolun açık olsun.

---
Arabesk şarkısı gibi olmuş ama olsun.

16 Haziran 2011 Perşembe

Neden dostum neden?

Boğulma yada en iyi ihtimalle yaralanma ihtimaline rağmen suya düşünmeden atlamak. Cesaretse her zaman, herkes de belli bir miktar var. Eğer bir işin cankurtaranlık değilse önemli soru herkes için değer mi? İşte cevap dostum değmez, herkes için değmez. Nasıl anlarsın kimler için değeceğini yöntemini de sen kendin bulmalısın. Ben kendiminkileri biliyorum. Sende kendi değerlerini kendin bulmalısın. Bulduğunda gözün kapalı atlarsın suya, belkiler gelmez hiç aklına. Belkilerin varsa dostum zaten yanlış yerdesin.

14 Haziran 2011 Salı

Hastalık

Benim için aşk sanırım bir hastalık, yakalanınca etkilerinden duvardan duvara savrulup parçalayan, iyileşince de bütün etkilerine rağmen tekrar tekrar yakalanma isteği veren, bağımlılık yapan bir hastalık. Sanırım yine hastalandım, ne olur? ne biter? bilmem.
Her virüs birbirinden farklı hepsi farklı bir duvara çarpıyor, süründürüyor, uykusuz bırakıyor, sayıklatıyor.
Birileri durul diyor belki haklılar ben dursam da aşk durur mu?

11 Haziran 2011 Cumartesi

Tanıdık bir şeyler işte

Tanıdık bir şeyler arıyorum,
Tanıdık bir ses, bir düşünce,
Duyunca dejavu olacağım bir şeyler işte.

Zaman girdabında çarpışırken ben,
Tanıdık bir koku, bir dokunuş arıyorum.
Hissettiğimde de dejavu olacağım.

Belki çoktan tanıştık ve ben ıskaladım,
Belki hiç tanışmayacağız,
Belki şuan yanımdasın uzansam dokunacağım,
Belki de çoktan gittin ben seni hiç göremeden.

Ama yinede tanıdık birşeyler arıyorum.
Her ne şekillde olursa olsun tanıyacağım.

10 Haziran 2011 Cuma

Buradayım

Yazılmış fakat kimsenin okumadığı bir kitap, Kimsenin görmediği hatta varlığından haberdar olmadığı bir dünya harikası, yada kimsenin bilmediği dünyanın en değerli hazinesi olmaktansa, hatalarım ve ben buradayım. Belki hatalarım dev bir mısır tarlası ve ben içinde sadece bir noktayım ama olsun ben buradayım ve hep burada olacağım.

1 Haziran 2011 Çarşamba

Beklemek

Beklemek zordur dostum,
Bir insanı ya da bir şeyi,
İlk başlarda heyecan duyarsın,
Beklersin sabırla,

Aradan zaman geçtikçe,
Sıkar, hatta bazen gerer insanı,
Konsantre bile olamazsın yaptığın işe,
Aklın beklediğine, gözün yola takılır.

Beklersin belki umutsuzca,
Merak da edersin acaba nerede diye,
Acabalar kuruntuya dönüşürse yanarsın dostum,
Bitmezler hatta hep yenileri eklenir o acabaların.

Zaman gelir geçer umut tükenir,
Kendi gelmese de haberi gelsin dersin,
Bir mektup, bir telefon beklersin,
Belki gelir, belki gelmez,
Dedim ya beklemek zordur be dostum,

20 Mayıs 2011 Cuma

Basitlik

Çok karmaşık bir insan sanırdım kendimi. Çok basit olduğumu farkettiğimde yaşadığım hayal kırıklığını kelimelerle ifade dahi edemiyorum. Acaba bunu bir kabuğun içinde mi saklamalıyım? Yoksa kendş kaya gibi sert olsun diye duvarlara mı çarpmalıyım.

Belki ne olduğunu anlamak da bir aşamadır. Bazı şeyler ne kadar acı verse de mutsuz etsede açılan yaraların kabuk bağlaması gereklidir belki.

17 Mayıs 2011 Salı

Alışkanlık

Bir şeyleri hala bırakamıyorsam bir çoğu bu alışkanlıkları terkedemediğim içindir. Yeni bir alışkanlık edindiğimi bu gün yokluğunda çayımda şeker gibi aradığımda farkettim. Bu alışkanlık sigara gibi kötü birşey mi? yoksa yemek yemek gibi doğal birşey mi bunu zaman gösterecek. Şuanda tek bildiğim bu alışkanlığın hatta birazda bağımlılığın sancılarını çekiyorum. Akşam nasıl olur bilmiyorum.

15 Mayıs 2011 Pazar

İnsanları anlamak istiyorum

Bu gün ellerime birşeyler oldu sürekli birşeyler yazmak istiyorum. Bazen yazdıklarımı yayınladığıma pişman olsam da. Ayrıntılardan bahsetmek istiyorum. Birisiyle bir yerde oturduğumda genelde ben karışımdakine odaklanırım. Kendimi iyi bir dinleyici olarak nitelendirmemin sebebi de bir ölçüde bu. Etrafta olup biten genelde beni ilgilendirmez. Ben böyle yaparken genelde karşımdakinden de böyle şeyleri bekliyorum. Arkamdaki güzel bir kızı kesen yada yakışıklı bir erkek ile bakışan biri yada en basidinden yakınlardaki bir pencereden dışarı bakan yada televizyondaki abuk sabuk videoları izleyen birini hala anlayamıyorum.

Dokunmak

Bir sürü hoşlanmadığım özelliğim var bunlardan birinden bahsetmek istiyorum. Bir insana dokunmak çok basit bir konu olması gerekirken benim zorlandığım konulardan biri. El sıkışmak, tokalaşmak, kol kola girmek, sarılmak, öpüşmek. Bazı insanlara yapabilirsin bazı insanlara yapamazsın şeklinde büyümek. Hatta bir erkek ile niye kol kola gireyim gibi ilginç konular. Benim dokunma konusundaki sorunlarımı oluşturuyor.

Bilgisayar başından kalktıktan sonra birilerine birşeyler anlatma konusunu çözdükten sonra en kısa sürede aşmam gereken konulardan biri de bu. Bakalım ilerde nasıl takıntılardan bahsedeceğim.

Anlaşılan hala unutamadım

Süreki yanında olmak isteyip olmamaktan,
Saçlarına dokunmak isteyip dokunamamaktansa,
Seni unutmak istiyorum.

Belki başka bir aşk,
Belki başka bir kadın,
Başka gözler,
Belki seni unuttur diyordum.

Tam unuttum derken,
Bir fotoğraf, bir film karesi,
Seni bana hatırlatırken,
Nasıl unuturum seni bilmiyorum.

14 Mayıs 2011 Cumartesi

"She not interest you" gecesi sabahı

Farkılı bir geceydi. Daha sık yapmam gerekiyor.  "He not interest you" gibi bir isimli bir film vardı.İşte bu onun kadın versiyonuydu. Benim kadın erkek hiç kimseye yapmak istemeyeceğim basit ayrıntılar gördüm. Dünyadaki insanların hepsini tanımam mümkün değil ama kadın nufusundan birilerini daha tanımış oldum.

11 Mayıs 2011 Çarşamba

Bu ben miyim?

Bu ben miyim?
Bu eller, bu gözler, bu kulaklar,
Peki değişen ne?
İki farklı kadın ve ben aynı şeyleri hissetmiyorum.
Birinde kalbimden parçalar koparken diğerinde,
Bilemiyorum bu ben miyim?
Sanki tanıyamıyorum kendimi,
Yada belki yeni başlıyorum kendimi tanımaya.

Bir kıssa

Dini bütün küçük köyde yaşayıp gününün çoğunu yaylada hayvanların başında geçiren muhterem bir zat bir gün yine kendisi gibi dini bütün ama şehirde ayakkabı tamirciliği yapan arkadaşını ziyaret etmeye karar vermiş.

Bir bez torbaya hayvanlarından sağdığı sütü koymuş arkadaşına hediye etmek için yola koyulmuş. Köylü zat dini bütün bir zat olduğu için Allah'ın hikmeti ile bez torbadan bir damla süt yere dökülmüyormuş.

Köylü arkadaşının şehirdeki iş yerine varmış hoş beş derken bu arada kadın müşterilerin biri girip bir çıkıyormuş.

Bu arada da birden bez torbadaki süt yavaş yavaş yere damlamaya başlamış.

Olayı farkeden şehirli dini bütün zat köylü arkadaşına dönüp

"Öyle insanın omadığı yerde nefsine hakim olmak kolaydır asıl zor olan bu ortamlarda nefsine hakim olabilmektir"

demiş.

18 Nisan 2011 Pazartesi

Doğum günüm

Geçen yıl ilk  defa farklı birşey yapıp doğum günümü bile bile facebook'da gizli konuma getirdim. Belki gerçekte kaç kişi doğum günümü biliyor onu öğrenmek istedim. Küçükte olsa insan bazen önemsenmek istiyor, bende istedim. Sonuç tamamen bir hüsrandı ve sert bir tokat misali yüzümde patladı. İki üç kişi ve ailem dışında kimse hatırlamadı. İnsanları bunun için suçlayamam yüzlerce kişinin doğum tarihini gün ay yıl şeklinde hafızalarında tutamazlar. Telefon takvim vsnin hafızasında yer alacak kadar önemli biride olmayınca bir daha böyle şeyler yapmamak üzere profilimde doğum tarihimi tekrar aktif hale getirdim. Bu gün doğum günümü kutlayacak kişiler sağolsunlar ama geçen yıl kutlayanlar ile farklı bir noktada olduklarını söyleyebilirim.

17 Nisan 2011 Pazar

Hayatımın geride kalan ilk çeyrek asırı

Bu siteye duygusal şeyler yazmayı seviyorum. Ben doğduğumdan beri çeyrek asır geçti. Bu geçen süreyi keşkeler ve iyikiler açısından değerlendirirsem. İlk aklıma gelen çok az aşık olmuşum. Çok geç başlamışım aşık olmaya. Çok tecrübesiz kalmışım bu konuda ama olsun. Şuan hala aşıkmıyım emin değilim. Sanırım hala birkaç kül var içimde. Yeni bir ateş yanıp o külleri de yakana kadar böyle devam eder. Umarım sonraki çeyrek  asır sonrasında keşke daha çok(nicelik nitelik her açıdan) aşık olsaydım. Sevseydim sevilseydim demem.

6 Nisan 2011 Çarşamba

Boşluk

Bazen kendimi boşlukta hissediyorum. Yoksa başından beri zaten böşlukta mı yaşıyordum. Belki boşluktan çıkmak için tutunmak istedim sana. Belki çıkışı ararken gördüm seni. Orada öylece duruyordun. Herkesin gözünün önünde fakat kimsenin cesaret edip dokunamadığı bir mücevher gibi geldin bana. Baktım ve sanki büyülendim. Etrafında ateşten çember olduğunu göremedim. Yaklaştıkça yandım, yandıkça daha çok yaklaşmak istedim. Tam kendimi ateşine teslim edip kül olmayı beklerken birden yine aynı boşluğa düştüm. Bem beyaz bir boşluk içinde yine tek başımayım. Hala çıkış yolumu bulamadım.

18 Mart 2011 Cuma

Hiç ayrılmayacakmışız gibi ...

Ben buna bir dönem aşk diyordum. Şu an bile düşününce içim gıcıklanmıyor değil. Artık hislerim daha somut daha gerçekçi. Yanımda olmasını istiyorum. Hiç ayrılmayacakmışız gibi. Ben konuşayım o dinlesin, ama daha çok o konuşsun ben dinleyim. Bir aşk masalı tadında sürsün gitsin.

20 Şubat 2011 Pazar

Görünen ve olup biten

Hala sıkıntısını çekiyorum, göründüğüm gibi olamıyorum, olduğum gibi de görünemiyorum. Seviyorum diye haykıramadan bitmişken hala başkalarına da görünen ben ile arka planda yaşayan beni açıklamaya çalışıyorum. Keşke bazen herşeyi bu kadar karmaşık hale getirmesem demeden kendimi alamıyorum.

15 Şubat 2011 Salı

Deprem hikayesi devam2

...

Merkeze gelir gelmez hızla dolabıma koşup üzerimi değiştirdim. Üzerimden çıkan kıyafetlerimi de öncekilerden farklı olarak bu sefer yanıma aldım. Daha sonra araçların yüklenmesine yardım etmek üzere depoya doğru koştum.

Biz araçları yüklerken telsizden öncü aracın merkezin dışına çıktığı haber geldi. Son bir kaç malzemeyide yükleyip bizde önkapıya geldik. Bütün araçlar hazır olduğunda konvoy halinde deprem bölgesine doğru yola çıktık. Yolda ilerlerken telsiz üzerinden olay ile ilgili bilgi alışverişi devam ediyordu. Bir taraftan da elimizdeki taşınabilir bilgisayarları 3g modem ile internete bağlayıp internet üzerindeki bilgileri tarayıp ekip liderine iletiyorduk.

Yolumuz uzundu, en son İzmir'e ne zaman gittiğimi düşünmeye çalıştım. Orada olduğumu sadece fotoğraflardan hatırlayabileceğim kadar uzun geçmişti. Bu düşünceler arasında yarının uzun bir gün olacağını düşünerek biraz uyumaya karar verdim.

...

25 Ocak 2011 Salı

Deprem hikayesi devam

...

Herkes olası bir büyük Marmara depremini beklerken, merkez üssü İzmir körfezi olan bir deprem meydana gelmişti.

3-4 dk sonra telefonum çaldı. Arayan ekip arkadaşım Sedattı;
" Bu bir tatbikat değildir, telefon zincirini devam ettirerek şehir dışına çıkabilecek şekilde merkeze gel. " dedi.

Telefonu kapatır kapatmaz ben de ekip arkadaşım Ahmet'i aradım ve aynı kelimelerle;
"Bu bir tatbikat değildir, telefon zincirini devam ettirerek şehir dışına çıkabilecek şekilde merkeze gel. "
dedim.

Telefonu kapatıp hazır olan çantamın içerisine dışarıdaki bir kaç malzeme ile ilk yardım çantamı ekleyip son bir kez içindekileri elimdeki malzeme listesinden hızlıca kontrol edip taksi ile merkeze doğru yola koyuldum. Acaba deprem bölgesine gidecek miydik? Yoksa merkezde gitmek üzere hazır mı bekleyecektik? gibi soruları düşünürken taksi merkeze vardı.

Senaryo1 : Benden önce gelen arkadaşlar çoktan araçları yüklemeye başlamışlardı. Hangi araca hangi malzemenin konacağı zaten önceden belirlenmiş, birkaç defa tatbikatı da yapılmıştı. Bize sadece hazırlanan planı uygulamak kalmıştı.

Senaryo2 : Dışarıda bir sürü araba vardı fakat ortalıkta kimse görünmüyordu. Herkes neredeydi acaba diye düşünerek merkezden içeri girdim.

        Seneryo2a : Dışarıdan görünmese de içeride bir hareketlilik vardı. Ekibin büyük bölümü toplantı salonunda ekip liderinin kararını beklerken kendi aralarında şimdi ne olacağını konuşuyorlardı. Ekip arkadaşlarımızın ben dahil bir bölümü teorik ve uygulama eğitimleri almamıza karşın hiçbir depremde operasyonel olarak görev almamıştık. Ekip lideri sürekli telefon görüşmeleri yapıyor, ekibin ne yapacağı konusunda diğer ekipler ile bilgi alışverişinde bulunuyordu.

        Seneryo2b : Ben daha merkeze yeni girmiştim ki merkezdeki nöbetçi  arkadaştan araçların bir kısmının çoktan afet bölgesine doğru yola çıktığı haberini aldım. Geç kalmıştım ...


devam edecek...

23 Ocak 2011 Pazar

Deprem hikayesi

Bir deprem hikayesi yazasım geldi. İnşAllah hiçbir zaman gerçek olmayacak bir hikaye.

Şehri sadece sokak lambalarıın aydınlattığı bir saatti. Saatime bakmak aklıma gelseydi saatide hatırlardım diğer bütün detayları hatırladığım gibi. Her zamanki gibi internette o siteden bu siteye gezinip duruyordum. Birden bir sarsıntı oldu. Nispeten deprem bölgelerine uzak bir yerde yaşadığımız için yine çok fazla hissetmedik sarsıntıyı. Hemen televizyonlar, radyolar, internet siteleri flash haber olarak verdi; bizim hafif, o bölgede yaşayan insanların derinden hissettiği bu sarsıntıyı. Herkesin gözünü diktiği Kandilli rasathanesi 6.5 demişti şiddeti için süreside 48 sn sürmüştü. 48 sn içerisinde depremin merkezi olan bölgede taş taş üstünde kalmamıştı. Tarlaların ortasında yarıklar oluşmuş, korkuluklar bile yıkılmıştı. Herkes marmara bölgesinde beklerken bu kez deprem ege bölgesini vurmuştu. Bölgeden gelen ilk bilgilerde depremden etkilenen bina sayısı binlerce şeklinde açıklanıyordu. 
devam edecek ...