16 Aralık 2013 Pazartesi

Bir melankoli sardı ruhumu


Bazen çağrışımlar ister istemez beni bir yerden başka bir yere sürüklüyor. Genellikle de kayboluyorum. Bu kez çağrışım beni Candan Erçetin'in Sensizlik şarkısına sürükledi.

Benim hiç canımı acıtan sensizliğim olmadı. Ben hep korktum sensizlik canımı acıtır, sensiz yapamam diye. Defalarca ve defalarca üstelik farklı kadınlar, farklı mekanlar ama aynı sensiz yapamam diye düşünen ben. Sonuçta her sensiz kalamam dediğimde sensiz de kaldım ve cebimde binlerce pişmanlıkla.

Bu konuda o kadar çok şiir yazılmış ki. Neredeyse şiirlerin sözlerini uç uca eklesem bir metin çıkacak beni anlatan.

Korkarak yaşanmıyor, bazen biraz cesaret gerek.
Sen bir adım gelsen ben sana koşarım diyeceğim biri hiç olmadı,
Belkide hiç bir zaman olmayacak.
Sen gelmedikçe ben zaten, bir korkak gelemiyorum.
Kapının önünde sabahlayıp cesaret edip kapını çalamıyorum.
Zaten sen de yoksun.
Ben yine sensiz bir gecede sen varmışcasına sana yazıyorum.

Eskiden ey yar beni duy diye haykırırdım sessiz gecelerde,
Hiç duyuramadım sesimi, Zaten hep sen yokken haykırdım,
Haykırışımdan da haberin bile yoktu,
Ben hep haykırdım, bir dua gibi, bir istek gibi,
Artık sen diyebileceğim biride kalmadı.
Son seni de bin bir umutla birlikte gömdüm derin yanlızlığa,

Şimdi aşk sadece şiirlerde, şarkılarda bir kelimeden ibaret benim için.

1 Aralık 2013 Pazar

Yaramaz bir adam derlerdi

Size eski bir dostumu tanıştırayım: “Yaramaz Adam” derlerdi Selim için, yaramaz adam, çocukken de yaramaz bir çocuktu zaten. Başına çok dert açılsa da o asla vazgeçmedi yaramazlıktan. Bu yüzden başı belaya girdiğinde büyüklerimiz bize Selim gibi olmamayı öğütlerlerdi. Selim gibi olmamak. Nerede ne var haberi olur. Ya kendisi ya arkadaşları olayların içindedir. Mahalle maçlarını o düzenler, çocuk yaşında bizden biraz büyük çocuklara maçlar üzerinden bahis bile oynatırdı. Ben hep seyrederdim, çok isterdim onun gibi olmayı, olamadım.

Liseye başladığımız ilk yıl, okul tarihine geçecek bir hareketle, sınav günü bomba ihbarı yaparak okulu tatil ettirmişti. Selim sayesinde o gün sınava girmek yerine topluca sinemaya gitmiştik. Biz okul sonraları dershaneye giderken Selim bir kafede garsonluk yapıyordu. Ben üniversite okumak için Isparta'ya gittiğimde Selim çalıştığı kafenin sahibi olmuştu. “Yaramaz Çocuk” artık Selim’in lakabı olmuştu. Kızlar kendi aralarında Selim'in yaramazlıklarını anlatıyorlardı. Tabii yaramazlık tabiri biraz anlamını değiştirmişti adım adım yetişkin olan Selim için.

Bir gün Selim'i televizyonda gördüm. Üzerinde kadın kıyafetleri ile Kızılay meydanında “Kadına şiddete hayır!” diye bağırıyordu. Sonradan öğrendiğim kadarıyla arkadaşları ile girdiği bir iddiayı kaybedince ceza olarak kadın kıyafeti ile Kızılay meydanında dolaşmak zorunda kalmış. Selim hem zeki hem de şanslı çocuk. Televizyon kameralarını görünce hemen kadınların arasına girmiş. Akşam haberlerinde kadın savunucusu olarak tanıdık Selim'i.

Eski mahalleden, ben üniversite okumak için şehir dışına gittiğimde taşınmışlar. Aynı mahallede de oturmayınca çocukluk arkadaşım Selim ile bağlarımız iyiden iyiye koptu. Artık eskisi kadar sık görüşemiyoruz. Bir dönem yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi oysa.

Bu gün yirmi sekizinci yaşımı kutlarken birden aklıma yaramaz çocuk Selim geldi. Hepimizin hayatına
Selim gibi birileri mutlaka dokunmuştur, sizin hatırladığınız bir Selim yoksa ilerleyen yıllarda mutlaka karşılaşacaksınızdır.

21 Kasım 2013 Perşembe

Yalnızlık

Yalnızlıkların en zoru kalabalık içinde yalnız olmak, kimse fark etmez yalnız olduğunu. Dışarıdan bakıldığında yalnız değilsindir etrafında bir sürü insan bir sürü farklı mekan vardır. Ama en nihayetinde akşam kafanı yastığa koyduğunda yalnızsın. Kocaman bir yalnızlık, bir kara delik gibi içine çeker ta ki sen uykuya dalıp yalnız bir sabaha uyanana kadar. Sonra tekrar kalabalıklar ve bu döngü sonsuza kadar devam eder.

Kendimi yalnız ve başarısız hissediyorum. Başardığım bir sürü şey var. Fakat başarmak isteyip başaramadığım şeyler can yakacak cinsten. Başarısızlık da yalnızlık getiriyor. Her ne kadar yanlış olduğunu bilsem de toplum bizi sürekli bir başarıya mahkum etti. Sonu olmayan sürekli her konuda başarı, başarı, başarı.

Peki ya eğlence, o nerede. Mutluluk da onun yanındadır kesin. Ben yalnızlık ve başarısızlıklar ile kös kös otururken mutluluk eğlenmekte.

5 Kasım 2013 Salı

Her sıkıntıdan sonra bir ferahlık vardır derler

Her sıkıntıdan sonra bir ferahlık vardır derler. Kendi kendini sıkıntıya sokup ferahlığı başkasının elinden beklemek ne kadar doğru. Kaderini bir başkasını eline bırakmak nasıl bir kolaycılık.

7 Ekim 2013 Pazartesi

Eski bir İrlanda atasözü

Eski bir İrlanda atasözü: Bir adam en iyi kız arkadaşını, en çok karısını, ama en uzun annesini sever

6 Ekim 2013 Pazar

Ağlamak

Ağlamayı unutmamak gerek.
Sadece insan olduğunu hissetmek için olsa bile ağlamak lazım.
Kötü fikirlerin kafanı kasıp kavurduğu anlarda,
Sirkilip kendine gelmek için,
Ağlamak lazım

17 Temmuz 2013 Çarşamba

Sana göre güç, bana göre yalnızlık


Tarlanın ortasında tek başına duran ağaç gibi,
Çölde tek kalmış kaktüs gibi,
Gökte tek başına duran yıldız gibi,
Denizde tek başına dolaşan dev balina gibi,
Sana göre güç, bana göre yalnızlık.

Yalnızlık mı güçlü yapar insanı,
Yoksa güçlü olan mı yalnız kalır,
Yada güçlü olmak bahane midir yalnızlığa,
Tek başına bir şeyler başarmak,
Sana göre güç bana göre yalnızlık.


13 Temmuz 2013 Cumartesi

Sadece garip bir mutsuzluk

Bu filmde mutlu son yok, sonu acılı ya da acısız olacak. Mutlu sonla bitmeyecekse acaba film hiç mi olmasa. Kaptırıp melankolinin kollarında kayıp mı olsam, yoksası yok. Tek seçenek ve hiçbir durumda da mutlu son yok.

Bırakıp kendimi melankolinin kollarına acaba acı mı çeksem, hiçbir şey yapmadan durmaktansa acı çekmek daha mı iyidir.

Aşk değil bu, sevgi de değil. Sadece garip bir mutsuzluk.

21 Mayıs 2013 Salı

Funda Arar - Senden Öğrendim



Sen yoktun canımın içi bana sen yalnız kalmayı öğrettin, acıya duvar gibi sağlam durmayı öğrendim. Kaybolmuş bir sözcük gibiyim, sensiz, aşksız kalmayı öğrendim.

Gittin, kanadı kırık kuştum
Sustum, sözlerine küstüm
Hani kırılırsın siyaha
Nöbet nöbet geceler boyunca
Dün güne dize gelince
Yürek acılara doyunca
O tez dönüşün geç olunca
Kendime tahammülü öğrendim
Kördüm, bilendim, seni unutmayı öğrendim

Sen yoktun ben yalnız kalmayı öğrendim
Acıya duvar gibi durmayı öğrendim
Kaybolmuş bir dilin sözcükleri gibi
Köksüz, bağsız durmayı öğrendim
Vazgeçtiysen hep sağnak yağışlarımdan
Vazgeçtiysen bitmek bilmez kışlarımdan
Korkma kimseye ödenecek borcum yok
Yok saymayı ben senden öğrendim

Söz: Burcu Tatlıses
Müzik: Febyo Taşel

28 Nisan 2013 Pazar

Zara - Dilenci

Eski bir şarkı fakat ben ilk defa Zara'dan dinledim, dinlemeye de devam ediyorum.




Sevmek çok zormuş
Sevmemek çok zor
Sevilmemek çok zor
Sevdim ama sevildim mi
Bilemiyorum
Ağlamak çok zor
Ağlamamak çok zor
Ağlayamamak çok zor
Hergün seni kaderimden dileniyorum

Bir dilenciyim senden aşkı dilenen
Her fırsatta hor görülüp belki gülüp alay edilen
Bir dilenciyim geleceğini bilmeyen
Senden ne para ne pul nede acımanı bekleyen

Kırdım kırılmayan
Gururumu ve o çok değer verdiğim onurumu
Serdim yollarına ömür boyu beslediğim büyüttüğüm
Yaşatan umudumu

Bekliyorum hergün
Sen görmek için ve çizmen için kaderimin yolunu

Beklemek zormuş
Sabretmek çok zor
Bekletilmek çok zor
Ömrümün her köşesinde seni bekliyorum

Aşk olmasaydı böylesine yanmazdım
Senden bir melek yaratıp secde edip kalmazdım
Ben ne dilenci
Ne de bir gurursuzum
Çok sevdiğim için böyle aşık böyle mutsuzum

Kırdım kırılmayan
Gururumu ve o çok değer verdiğim onurumu
Serdim yollarına ömür boyu beslediğim büyüttüğüm
Yaşatan umudumu
Bekliyorum hergün
Sen görmek için ve çizmen için kaderimin yolunu


Orhan GENCEBAY

25 Nisan 2013 Perşembe

Yönetimi kalbime devrediyorum

Yönetimi kalbime devrediyorum. Yönetim beyinde olduğunda yanlızlık mükemmelcilik ve bir sürü beni yanlızlığa iten düşünceler beni alıp götürüyor. Dün ilk defa beyinimin dediğini değil de kalbimin sesini dinlemeye karar verdim. Büyük ihtimalle para kaybedeceğim ama mutluyum. Bozulan aracım tamir olana kadar da işe yürüyerek gider gelirim yapacak birşey yok.

23 Nisan 2013 Salı

Haydi Abbas

Cahit Sıtkı Tarancı'nın bu muhteşem şiirinin öyküsünü bilirmisiniz, gelin size onuda anlatayım. Meğer Abbas, Cahit Sıtkının yedek subaylık yaptığı zamanlarda emir eriymiş. Bu şiiri ona hitaben yazmış.

Cahit Sıtkı askerliğini yedek subay olarak yapmak üzere birliğine gider. O yıllarda yedek subay sayısı az olduğundan her yedek subaya emir eri verilmektedir. Birliğine gittiğinde bölük yazıcısından künye defterini ister. Sırayla isimlere bakmaktadır, bir isim dikkatini çeker. Abbas oğlu Abbas. Sakat eli yüzünden çürüğe ayrılmış biridir Abbas. Talim bitiminde askerin yanına gönderilmesini ister.

Öğle saatlerinde kapı çalınır. Karşısında civanmert biri selam çakıp;
-Abbas oğlu Abbas, emret komutan, der.
Aralarında söyle bir konuşma geçer.
-Nerelisin?
-Memleket Mardin, kaza Midyat komutan.
-Sen benim emir erim olur musun?
-Sen bilir komutan!

Askere eşyalarını toplamasını söyler ve kendi evinin altındaki boş yere taşınmasını ister. Zamanla askerin zekasından, sıcakkanlılığından etkilenir.

Aralarında komutan-asker ilişkisinden çok daha güçlü bir dostluk bağı oluşur. Bu saf Anadolu çocuğundaki sadakat dolu temiz yürekten etkilenmiştir Cahit Sıtkı...

Akşamları sofrayı kurup en güzel kızartma ve mezeleri hazırlar Abbas... Aralarındaki duygu bağları güçlenir. Böyle bir keyif gecesi akşamında alkollü Cahit Sıtkı sorar;

-Sen İstanbulu bilir misin Abbas?
-Bilir komutan.
-Orda bir Beşiktaş var bilir misin?
-Bilir komutan! Ben orda acemi birlikteydim.
-Orda benim bir sevgilim var. Sen bana onu kaçırıp getirir misin?
-Elbet komutan!

Sabah olur Cahit Sıtkı bakar ki Abbas yeni asker kıyafetleri giymiş, tıraş olmuş hazırlanmış. Cahit Sıtkı sorar;
-Hayırdır Abbas, neden böyle hazırlık yaptın?
-Ben istanbula gidecek komutan!
-Ne yapacaksın sen İstanbulda?
-Sen söyledi bana. Ben gidecek sana sevgiliyi getirecek!

Gözlerindeki hüznü ve gözyaşlarını gizlemek istercesine arkasını dönüp kapıyı çarpar ve çıkıp gider Cahit Sıtkı...
Fakat bu mert askerin, yüreği sevgi dolu Anadolu çocuğunun samimiyeti ve sıcaklığından duygulanır.
Akşam olur. Ağaç altında çilingir sofrası kurdurur ve Abbası karşısına oturtur. Birlikte yer içerler ve Cahit Sıtkı o meşhur şiirini kağıda döker:

Haydi abbas, vakit tamam;
Akşam diyordun işte oldu akşam.
Kur bakalım çilingir soframızı;
Dinsin artık bu kalp ağrısı.
Şu ağacın gölgesinde olsun;
Tam kenarında havuzun.
Aya haber sal, çıksın bu gece;
Görünsün şöyle gönlümce.
Bas kırbacı sihirli seccadeye,
Göster hükmettiğini mesafeye
Ve zamana.
Katıp tozu dumana,
Var git,
Böyle ferman etti Cahit,
Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaştan;
Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.

CAHİT SITKI TARANCI

21 Nisan 2013 Pazar

Arada bir ağlamak da lazım

Ağlamak da gülmek gibi bir ihtiyaç, nasıl kahkahalarla gülmekistiyorsa insan. Hıçkıra hıçkıra da ağlamalı, illa sebep istiyorsa gülmek için de ağlamak içinde etrafına kısa bir süre bakması yeterli olur. Hayat öyle birşey ki hepsi aynı anda oluveriyor.  Birileri mutluyken, birileri üzülüyor.

Aynı bir ailenin yeni bebek sahibi olurken bunu duyan aile büyüklerinden birinin kalp krizinden vefat etmesi gibi. Mutlu olmak istiyorsan hayaata yeni gözerini açan bebeğin ailesinin heyecanını düşün. Babanın ve annenin şaşkınlığını. Aylardır hazırlandıkları anın sonunda geldiğini ama yinede onların ne yapacaklarını bilemeyişlerini.

Üzülmek istiyorsan vefat eden adamın eşini düşün. Yıllarca bir yastığa baş koyduğu eşinin böyle mutlu  bir günde torununu göremeden hayata gözlerini yumduğunu.

Ya da boşver bu hikayeyi. Televizyondan bir sinema kanalı aç. Gülmek için bir komedi filmi, ağlamak içinde bir dram yada aşk filmi aç.

Ben gülmeyi insanlarla birlikte, ağlamayı tek başıma tercih ediyorum. Sinemada komedi filmi izlerim fakat aşk filmi asla.

Sonuçta gülmekte, ağlamakta bir ihtiyaç. Hiç kendi istediğiniz için en son ne zaman ağladığınızı düşündünüz mü?

Grup Yorum - Uğurlama



Bu kente yalnızlık çöktüğü zaman
Uykusunda bir kuş olur ecelsiz
Alıp da başını gitmek istersin
Karanlık sokaklar kör,sağır,dilsiz

Ey sevda kuşanıp yollara düşen
Bilesin bu yollar dağlar dolanır
Yare ulaşmadan düşersen eğer
Yarına sesinin yankısı kalır.

Gecenin ucunda gün aralanır
Yar sevdasıyla ile yürek bilenir
Sızılı bir ırmak uğurlar seni
Su olup akarsın kır çiçeklenir

17 Nisan 2013 Çarşamba

İçimde bir his var, biliyorum

İçimde bir his var, biliyorum,
Tutmasam, serbest bıraksam adı aşk olacak,
Yavaş yavaş içine çekecek beni,

İçimde bir his var, biliyorum,
Sanırım risk almam gerekecek,
Belki bir kumar, bir piyango,

İçimde bir his var, biliyorum,
Kapılıp gitmekten korktuğum,
Sonunu bilmeden beklediğim,

İçimde bir his var, biliyorum,
Düşününce bile ürperiyorum,
Acaba soğuk odadan mı,

İçimde bir his var, biliyorum,
Kalbime, beynime tanıdık geliyor bu his,
Sanırım bu hissi seviyorum,

İçimde bir his var, biliyorum,
Ürperti durmadı, ben hala titriyorum,
Ne kadar süredir buradayım, üşüyorum.

6 Mart 2013 Çarşamba

Çok basit yaratıklarız vesselam

Çok basit yaratıklarız vesselam, bir kıvılcım yetiyor her şeyi altüst etmeye. Hikayemde bahsettiğim kinetik enerjiyi ortaya çıkarmaya. Tek bir kıvılcım yeterli, bir söz, bir gülümseme.

30 Ocak 2013 Çarşamba

Herşey bir telefonla başladı


İlk Bölüm
Kinetik Enerji http://www.siradanbiri.com/2012/10/kinetik-enerji.html
İkinci Bölüm
Her şey bir telefonla başladı. Soğuk bir ocak günü, diğer günlerden farklı olarak servisle eve değil, otobüs ile şehir merkezine gidecektim. Normalde şehir merkezine 10 dk.'da gidebilirken, trafikte yol ortasında terk edilmiş vaziyette duran bir araçtan kaynaklandığını öğrendiğim yoğunluk sebebiyle yolculuğum 45-50 dk.'yı bulmuştu. İneceğim durağa 2-3 durak kala cep telefonum çaldı. Ekranda gözüken numara eşimin numarasıydı. "Efendim hayatım" diyerek açtım telefonu fakat duyduğum ses eşimin sesi değildi. Telefondaki kişi eşim ve çocuklarımın ellerinde olduğunu eğer söylediklerini yapmazsam onları bir daha hiç göremeyeceğimi söyledi. Bağırarak eşimle görüşmek istediğimi söyledim. Önce ilk durakta otobüsten inmemi ve telefonu kapatmadan sakince konuşmaya devam etmemi, eşimle görüştüreceğini söyledi.

Çaresiz otobüsten indim. Bir taraftan da benden ne istediklerini öğrenmeye çalıştım. Tekrar eşimle görüşmek istediğimi söyledim. Eşim çok korkmuş bir sesle sadece biz iyiyiz diyebildi. Adam telefonu hemen eşimden aldı. Bu arada otobüsten indiğimden beri takip edildiğimi hissettim. Telefondaki ses ileride duran garip görünüşlü ticari taksiye binmemi istedi. Taksici arabanın içindeydi. Taksinin arka koltuğuna oturduğumda otobüsten beri beni takip eden adam yanıma oturdu ve silahını belime dayadı. Ardından şoföre gidelim dedi.

Yolda gözlerimi eşime ait uyku bandı ile bağladılar. Ona ben gece tabletimle yatakta çalışırken ışıktan rahatsız olmasın diye almıştım. Kokusu hala üzerindeydi.

Yaklaşık bir saat yol gittik. Duyduğum seslerden anladığım kadarıyla beni köy gibi bir yerde büyük tahta kapıları olan ambardan bozma bir depoya getirdiler. Eşim ve çocuklarım bağlı vaziyette duruyordu. Hemen yanlarına koştum fakat silahlı adamlar beni onlara yaklaştırmadılar.

Murat bey acele etmeyin diye bir ses duydum arkamdan. Bu ses beni buraya getirten telefondaki adamın sesiydi.