5 Kasım 2006 Pazar

Bu resimlerdeki gariplik ne?

"Yeni bir haritacılık yöntemi: Ülkenin kullandığı yakıt miktarına; 1500 yılında servet dağılımına; yıllık verilen patent sayısına; işler durumdaki traktör sayısına; işgücü kapsamındaki 10-14 yaşları arasındaki çocukların kapsadıkları alanlara göre kıyaslamalı haritalar yapıldı."

Haritalara bayılırız. Haritalar ilk bakışta insanları hayrete sürüklerler: şekiller tanıdık gelse de, her şey garip bir biçimde çarpıtılmıştır. İnsanlar üzerinde düşünmeye bile gerek kalmaksızın, üzerinde yaşadıkları dünya ile ilgili birtakım bilgiler edinirler.

Elimizdeki verilerin büyük bir bölümü Birleşmiş Milletler gibi kaynaklardan gelir ve bu bilgiler genellikle eklere sıkıştırılmıştır. Kimse bu eklerdeki değerlere bakmak istemez.

Dahası, sayılarla dolup taşan bir cetvelin insanda ilgi uyandırmasını beklemek de abes olur. Ancak bu görüntülere /_newsimages/2382797.jpgbakmaktan da kendinizi alamazsınız. Nihayetinde, Apollo uzaybilimcileri tarafından çekilen ve dünyaya yepyeni bir bakış açısı getiren ünlü Earthrise benzeri bir fotoğraf herkes için ilginç bir görüntüdür.

Korkusuz oynamalar

İlk bakışta dikkat çeken belki de üzerinde korkusuzca yapılan oynamalar olsa gerek.

Çarpıtma, doğal olarak, harita çiziminde hiç de yeni bir uygulama değildir. Alan, biçim, yön, ya da uzaklık gibi /_newsimages/2382798.jpgözelliklerin harita çiziminde bir biçimde çarpıtılması kaçınılmazdır.

Ünlü Peters izdüşümü en azından alanları kesin olarak yansıttığından belki de en az çarpıtılmış haritalardan biri olarak kabul edilmektedir.

Ancak bu harita dünyanın biçimiyle ilgili anlayışımıza önemli bir katkıda bulunmasına ve dünyanın kimi bölgelerinin ne denli geniş olduğunu yansıtması açısından su götürmez yararlar sağlamasına karşın, karasal alandan çok daha ilginç konular da vardır.
/_newsimages/2382801.jpg
Önemli olan nükleer silahlar mı

Bir ülkenin sahip olduğu nükleer silahların sayısı dururken, o ülkenin kapladığı alana çok daha fazla ilgi duyacak kaç kişi vardır acaba?

İnsanlar bu tür bilgileri genellikle renkler aracılığıyla yansıtmışlardır. Ne var ki, bu uygulamanın sonucu görsel açıdan salt alanda değişiklik yapmak kadar sezgisel bir işlem değildir. Bu yönde yapılan ilk girişimlerde ülkeler basit dikdörtgen bölümlerle temsil edilmekteydi.

Neyse ki, Ann Arbor Michigan Üniversitesi’nden Michael Gastner ile Mark Newman tarafından geliştirilen bir algoritma sayesinde, artık kara parçalarının tanınabilir biçimlerini koruyan yeni bir yöntem var.

Nasıl çizildiler

Bu yeni harita çizimlerinin nasıl oluşturulduklarını kavramak için nüfus örneğinden yola çıkabiliriz.

Söz konusu algoritma her ülkeyi gerçek nüfusuna göre yerleştirmekte ve ardından, tıpkı bir gazın yüksek basınçlı alanlardan alçak basınçlı alana akışı gibi, nüfusun aşırı yoğun olduğu bölgelerden daha az yoğun bölgelere akmasına olanak tanımaktadır.

Böylece, sınırların da genişlemesine ya da daralmasına yol açmaktadır. Haritalar bu yüzden öyle görünürler. Daralan alanlar havası bir miktar kaçmış balonlar gibi görünürken, genişleyen alanlar şişirilmiş balonlardan farksız görünürler.

Değişen toprak parçaları

Sonuçta, aynı alana sahip herhangi bir kara parçası aynı sayıda insanı temsil ediyor. Bir başka deyişle, nüfus yoğunluğu her yerde eşit oluyor ve belli bir kara parçasının son boyutu orada yaşayan nüfusun dünya nüfusuna oranını anında yansıtıyor.

Dahası, önceden belli bir biçim verilmiş balonların şişirildiklerinde ilk biçimlerini korumakla birlikte onun daha abartılmış bir görünümünü sergilemeleri gibi, bu toprak parçalarının hacimleri değiştiğinde harita üzerinde kapladıkları alan da değişir.

Öyle ki, haritada gördüğünüz ülkenin hangi ülke olduğunu yine de bilirsiniz.

Yeni algoritma

Newman bu yöntemin geliştirilmesine olanak tanıyan algoritmayı ısı iletim fiziği, moleküler karışım ve hızlı Fourier aktarımı adı verilen matematiksel bir araçtan türetti. Söz konusu algoritma bu izdüşümlerinin yalnızca ufak bir bilgisayar gücüyle oluşturulmalarına olanak tanımakla birlikte, uzun zamandır beklenen öteki can alıcı malzeme son derece ayrıntılı verilerden oluşmaktadır.

Eğitimin geliştirilmesi, HIV’in önüne geçilmesi, yoksulluğun en az düzeye indirilmesi v.b amacıyla geliştirilen bir dizi tasarıyı kapsayan BM Milenyum Geliştirme Hedefleri gelişmenin sağlanabilmesi için bu türde büyük miktarlarda verilere olan gereksinimi de beraberinde getirmiştir.

Bu tasarılar dünyanın çok daha iyi kavranabilen haritalarının oluşturulmasına da olanak tanımıştır. Danny Dorling, Anna Barford ile Sheffield ve Michigan Üniversiteleri’ndeki meslektaşlarının yapmaya çalıştıkları da işte budur.

Sözü geçen uzmanlar bu yıl tümü de Worldmapper sitesinde yayımlanacak en az 365 harita oluşturmayı tasarlıyorlar.

Bilgi için: "http://www.worldmapper.org" sitesine bir göz atacak olursanız, dünyanızın nasıl değiştiğini göreceksiniz.

Kaynak : hurriyet.com.tr

18 Ekim 2006 Çarşamba

Bilinç altımın oyunu

Dün akşam içerde televizyonda polisiye birşeyler vardı. İster istemez görmesem bile kullaklarım izlermişcesine dinlemedeydi.

Sabaha karşı uyandığımda daha önce gerçeklerine çok benzeyen bir duygu ile uyandım. Manyakça gelebilir ama rüyamda aşık olmuştum. Gerçek hayatta bu aralar böyle şeylere vakit ayrımam sözkonusu bile değil. Fakat bu duyguyu özlemiş olduğum gerçeği birkez daha ortaya çıktı.

Ne kadar inandırıcı bilmiyorum ama rüya tabirleri bu tip bir rüyanın şuanki durumumda bir değişiklik yapmayacağını söylüyorlar.

Sonuç olarak rüyada olsun gerçekte olsun çikolata sonrası damakta kalan ve yavaş yavaş azalan tat misali bir tat bırakıp bitti.

17 Ekim 2006 Salı

Türksat 1B nerede?

Eğer Türksat uydu haberleşme şirketinin internet sitesine* girerseniz Türkiye'nin uzayda üç uydusunun olduğunu göreceksiniz. Bunlardan biri Türksat 1B adlı uydudur.
Ama böyle bir uydu yok.
Daha doğrusu, vardı. Ama artık yok. Türksat bu uyduyu... nasıl söyleyim... kaybetti.
Nedenini sadece tahmin edebiliriz. Çünkü, Türksat, açıklama yapmak bir yana, olayı gizliyor. Uydunun hâlâ uzayda salınımda oluğunu söylüyor. Araştırmalarım bu bilginin doğru olmadığını gösteriyor.
Şöyle: Yapımcı firma olan Alcatel'in imalatında bu uyduya verdiği ömür garantisi 10 yıldı. Bu gerçekleşti. Bundan sonraki süreçte Türk Telekom ve Türksat, Alcatel'e danışmadan, 1B uydusuyla ilgili 3 yıllık 'salınım' ömrü çıkardılar. (Salınımın anlamını aşağıda açıklayacağım.)

Son haber kasımda alındı
Sonradan bu hesaplamaların yanlış olduğu anlaşılınca Haziran 2004'te salınıma bırakılan ve Haziran 2007'ye kadar para getirmesi beklenen 1B uydusu Kasım 2005 sonu itibariyle uzay çöplüğü diye tarif edilen yere yollamaya başladı ve Aralık 2005 başında çöplüğe yerleştirildi. Uyduların an be an nerede olduğunu tespit eden http://www.flysat.com/turksat1b.php ve http://www.lyngsat.com/turk1b.html sitelerinden bu bilgiler teyit edilebilir.
Lyngsat, 1B'den en son haberin 28 Kasım 2005'te alındığını kaydediyor. Flysat'ın bu yılki kayıtlarında 1B'nin yanında 1 de ad (ölü) ibaresi var.
Konuyu yakından izleyen kaynaklar bundan Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın haberdar olduğunu ancak, kabinede, Başbakan dahil birçok bakanın gerçek durumu bilmediğini söyledi.
Türksat Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Osman Dur, verdiği mülakatlarda, sürekli olarak 1B'nin salınımda olduğunu açıklıyor. Nitekim geçtiğimiz günlerde Ankara'da yaptığımız görüşmede Dur, bana da "1B inclined (salınım) durumunda" dedi.

Salınım durumu nedir?
Uzmanlardan aldığım bilgiye göre, uyduların 10-15 yıllık ömrü vardır. Bu ömrü tayin eden, uydunun taşıdığı yakıttır. Haberleşme uyduları yaklaşık 37.000 kilometre uzaklığa fırlatılırlar.
Yörüngeye yerleştirildikten yaklaşık bir yıl sonra yeryüzünün çekim kuvveti, ayın çekim kuvveti ve gökcisimleri gibi etkilerle yörüngeden yavaş yavaş çıkma eğilimi gösterirler.
Bir uydu yörüngeden kayınca ona dönük yüz binlerce çanak anten ile ticari ve askeri haberleşmeyi sağlayan remote istasyonlar belli bir dereceye döndürülüp orada sabitlendikleri için, uydudan veri/yayın alamazlar. İletişimleri kesilir.
Bunu önlemek için uydular gerektikçe yerden kumandayla 'yörünge düzeltme' işlemine tabi tutulur. Bu düzeltme uyduya monte edilmiş motorlarla yapılır. Motorlar yakıtla çalışır. Yakıt bitti mi uydu ömrünün en verimli dönemi sona ermiş demektir.

Sabit yörüngede tutulamadı
Artık sabit yörüngesinde tutulamayan uydu 'sekiz çizme' şeklinde yalpalamaya başlar. Müdahale edilmeyince bu sekiz çizmelerin çapı artar ve her defasında daha büyük 'sekiz'ler çizmeye başlar. Yani, salınıma geçer. Bu durumda uyduyu ve antenlerini yerden gönderilen sinyallerle bulmak imkânsızlaşır.
Ama uydudan hâlâ para kazanmak mümkündür. Salınımdaki uydu, yerden çanak antenlerle izleyen kuruluşlara kiralanır.
"Hesaba göre 1B uydusu üç yıl kadar bir süre salınımda kalacaktı" diye anlattı, o zaman Türk Telekom'da çalışan bir uzman. "Ama, bu hesabın doğru olmadığı ortaya çıktı. Uydu Kasım 2005'te salınımdan çıkarıldı ve uzay çöplüğüne atıldı."
1B'nin salınıma alınması Türk Telekom, uzay çöplüğüne atılması ise Türksat döneminde oldu. Türksat, Türk Telekom özelleştirildikten sonra Türkiye'nin haberleşme uydularını idare etmek üzere Temmuz 2004'te kuruldu. Uydular, Türksat'ın pörtföyüne geçti.
* http://www.turksat.com.tr/v2/


Yörüngemizin alınması ihtimali var
Türksat 1B yok. Türksat 1B'nin sağladığı hizmetler yok. Buna rağmen varmış gibi Türksat'ın web sitesindeki listesinde yer alıyor. İlginçtir, aynı sitenin İngilizcesinde B1'den bahis yok. Neden?
Çünkü gerçek ortaya çıkarsa Türkiye'nin 1B'nin kullandığı 31 derece enlemde uydu kullanma hakkını kaybetme olasılığı var.
Bunun da şöyle izah edeyim:
Uzayda yüzlerce haberleşme uydusu var. Bunların birbiriyle çarpışmalarını ve sinyallerinin birbirine karışmaması için her ülkeye ayrı yörüngeler tahsis edilir. Bu tahsisleri 192 üye ülkesi bulunan Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (International Telecommunication Union, ITU) yapar. (http://www.itu.int/home/index.html)
ITU bu olayları koordine ederken, bütün ülkelerin mutabık kaldığı kurallar koymaktadır. Bu kurallardan biri söyledir: Herhangi bir uydu pozisyonu, adına tescilli olan ülke tarafından 24 ay boş bırakılırsa bu pozisyonun o ülke adına tescili iptal edilir ve başka ülkelere tahsisi yoluna gidilir. Yani biz Türksat 1B'nin çalışmakta olduğu 31 derece doğu pozisyonuna iki yıl süreyle calışır bir uydu koyamazsak bu pozisyon ITU tarafından geri alınacak. Türkiye uzay telekom sahasında büyük bir darbe yiyecek.

Bildirilmesi gerekirdi
1B uzay çöplüğüne bırakıldığında "ITU'ya bildirimde bulunulması ve uydunun tamamen devreden çıktığının ve 31 derecenin boş olduğunun bildirilmesi gerekirdi" diyor Türk Telekom eski genel müdürlerinden Fatih Mehmet Yurdal. "Bu gerçek ITU tarafından tespit edilirse bize kimsenin güveni kalmaz. Benim görüşüm şudur: ITU bunu duyduğu anda 31 derece başta olmak üzere diğer 42 ve 50 derecedeki haklarla da ilgili büyük sıkıntılar yaşanacaktır. Türkiye'nin imajı yerle bir olacaktır. Ve bundan sonra bize sahtekâr gözüyle bakılacaktır."
1B ile ilgili gizlilik Osman Dur yönetiminde Türksat'a hâkim olan şeffaflık, hesap verme, açıklık ve profesyonellik eksikliğinin sadece bir örneğidir. Bundan daha büyük bir tehlike var. Bu da yeni ısmarlanan 3A uydusunun yörüngeye yerleştirilemeden önce yerini alacağı 1C uydusunun ömrünün tükenmesi, sivil asker uydu hizmetlerinde büyük kesintiler yaşanmasıdır. Bunu yarın anlatacağım.

1B'nin çöplüğe gittiği bilgisi neden gizleniyor?
Ne oldu da 1B zamanından önce uzay çöplüğüne yollandı ve bu bilgi neden gizleniyor?
Konuştuğum uzmanlar 1B'nin zamansız kaybını hesap hatası, ihmal, yönetsel hata veya her üçü birden diye açıklıyor. Bunlara göre en önemli unsurlardan biri Türksat'ın faaliyete geçmesinden sonra uzman kadrosundaki birçok elemanı kaybetmesidir.
"Türksat gelince ekip dağıldı" diye anlattı bir kaynak. "Uydu birikimi en üst düzey olan kişiler Türk Telekom'a gitti. Türksat kontrol merkezindeki ekip dağıtıldı. Sonra 1B ile ilgili bir hesap hatası yapılmış olmalı. Ya yakıt kalmadığını bilemediler ya da harcamamaları gereken yakıtı harcadılar. Her iki durum da deneyimsizlik dolayısıyla çok beklenmesi gereken bir sonuçtur."

Basiretsizlik eleştirisi
Bir başka kaynak, "Yönetsel bir beceriksizlik olduğu açık" diye konuştu. "Basiretsizlikten başka bir şey olamaz. İhmalin dışında bir şey görmüyorum. Bu bir hesap ve yönetim hatasıdır, bence normal de değildir. Bu gibi işlerin şakaya gelir yanı yoktur ve her şeyin günü gününe, saati saatine hesaplanıp ona göre davranılması gerekir."
Bunun böyle olduğunun bir başka kanıtı Türksat'ın 1B'yi boşaltma kararının 5-10 gün gibi bir zamanda alınmış olmasıdır.
Uzmanlara göre bu Türksat'ın uydunun yakıt durumunu iyi hesaplamamış olmasından kaynaklanıyor.

Komplo ihtimali
Telekom sahasındaki bir şirketin sahibi olan bir kaynak şöyle anlattı: "Bu olay uyduyla ilgili vahim bir durumun Türksat tarafından bilinmemesi anlamına geliyor. Uydu işinde böyle şeyler olmaz. Binde bir arıza olabilir. Ama bu ani bir alet bozukluğu değildir. Yakıt bitmesi durumudur. Bu en az bir yıl önceden bilinir."
Kaynağım bir komplo ihtimalinin bile akıldan uzak tutulmaması gerektiğini söyledi: "Yeni bir uyduya olan ihtiyaca aciliyet kazandırmak için böyle bir şeye sebebiyet verilmiş olabilir" dedi.

http://www.milliyet.com.tr/2006/10/17/yazar/munir.html


3 Ekim 2006 Salı

Hayattaki tercihler üzerine üç film

Click, Aile Babası, Kelebek etkisi 2 üç filminde ortak özelliği hayattaki tercihler. Dünyanın her yerinde daha iyi şartlarda yaşayabilmek için kaybedilenleri gösteren filmler, henüz hayat yolunda pek uzun yol almasamda (22) geriye dönüp değiştirmek istediğim şeyler şuan benim bile var. Kariyer uğruna yapılan tercihler ve sonunda elde kalan pişmanlıklar. Derlerya hayatta keşkeleriniz yerine iyikileriniz daha fazla olmalı diye acaba kaç kişinin bu şekilde sürüyor yaşamı. Kaç kişinin iyiki yapmışım dediği şeyler keşkelerinden fazla. Günümüz dünyasında bunun ne kadar zor olduğu hepimizin malumu. Sonuçta elde sonuçlarından pek memnun olunmayan tercihler ve ardından gelen keşkeler.

Yazıyı fazla uzatıp saçmalamak için yazıyı burda kesip herşeyi tadında bırakmak iyidir diyorum. Kelebek etkisi 2 ve Click yazıyı yazdığım tarihlerde türkiyede vizyonda yada girmeye hazırlanıyorlar. İki filmide izlemek isteyenlere tavsiye ederim.

11 Eylül 2006 Pazartesi

Fıkra

'Bir Laz, bir Kayserili, bir de Diyarbakırlı ölür, öbür dünyaya gider.
Bir hafta geçmeden Laz mezarlıktan çıkar, köyüne döner. Herkes merakla, 'Sen nasıl geri döndün?' diye sorar.
Laz, 'Diğer tarafta pazarlık yaptım. 5 bin dolar istediler. Verip, geldim' der.
Bunun üzerine kalabalık, Kayserili ve Diyarbakırlı'yı sorar. Laz cevap verir: 'Ben gelirken Kayserili '3 bin 500 dolar olsun' diye bastırıyordu. Diyarbakırlı da, 'Devlet versin' diye!'

4 Eylül 2006 Pazartesi

Ercüment Vural - Rüyalar

Nerden dilime dolandıysa birden kendimi söylerken buldum. Sözlerini birkezde buryaya aktarmak istedim.

Rüyalara daldım senin için
Hatıralar topladım bir sürü
Kapılar, odalar açtım yavaşça
Ne yaptıysam ah kapatamadım

Rüyalara daldım senin için
Seni aradım her yerde
Tuhaf bir telaşım vardı üstümde
Kaybettim sandım seni

Rüyalar rüyalar ahh bu rüyalar
Geceler bitmez sensiz rüyalar
Aklımı çeler, koynuma girer
Kokunla yandığım bitmez rüyalar

Şeytana uyar koynuma girer
Canına yandığım sonsuz rüyalar..

Dinlerken dayanamayıp söylüyorum. Çevreye verdiğim rahatsılıktan dolayı özür dilerim :) (kış geliyor camlar sağlam kalsın en iyisi susayım)

30 Temmuz 2006 Pazar

Günün Fıkrası : Liderler Cehennem’de...

Günün Fıkrası : Liderler Cehennem’de...

Fıkra bu, Süleyman Demirel ölmüş. Ahiret kayıt-kabul melekleri karşılayıp günah sevap defterini kontrol etmişler ve ceza çekmek üzere O’nu Cehennem zebanilerine teslim etmişler. Zebaniler Demirel’i Cehennem’in dibine göndermişler.

Bir süre sonra zebaniler periyodik kontrole geldiklerinde bir de ne görsünler! Demirel mayosunu giymiş, hamağa uzanmış, gözlerinde güneş gözlüğü, elinde minik şemsiyeli bir meyve suyu; keyif çatıyor.

Bu arada Cehennem’in çeşitli il, ilçe ve bucaklarından gelen kasketli heyetler, sepetlerinde çeşitli sebzeler ve meyveler bulunduğu halde Demirel tarafından kabul edilmeyi bekliyor.

Zebanilerden müteşekkil teftiş kurulu derhal incelemeye gelmiş. Bakmışlar ki Demirel Cehennem’deki sıcak lav rezervlerinin üzerine termik santral kurmuş, lav ırmaklarına da barajlar yapmış, onlardan elde ettiği enerji ile Cehennem’in her yerine klimalar taktırmış. Kurduğu fabrikalardan taşlar üreterek Cehennem’e otoyol ağı yapmış.

Hemen onu Cehennem’den çıkartmışlar. Evvelce vefat etmesine rağmen VIP salonunda beklemekte olan Turgut Özal’ı Cehennem’e atmışlar. Cehennem’i periyodik olarak kontrol eden teftiş kurulu zebanileri Özal’ı Cehennem’in kapısının önünde para sayarken bulmuşlar.

- Hey! Sen neden Cehennem’de değilsin? diye çıkışmışlar Özal’a. Özal:

- Cehennem’i Fransızlar’a sattım, artık hem daha fazla lav üretiyor, daha yüksek ısı sağlıyor, kapasitesini de arttırdık, daha çok yerli zebani istihdam ediyor, artık kainat çapında hizmet veriyor, hem de artık ahiret bütçesine yük olmaktan kurtuldu, demiş

Onu da derhal Cehennem’den çıkartıp yerine Tayyip Erdoğan’ı atmışlar. Bir süre sonra kontrol etmek üzere geldiklerinde Cehennem’e girememişler. Çünkü kapıda tanımadıkları İngilizce, Fransızca ve Flamanca konuşan zebaniler onların girişlerini engelliyor, girmek istiyorlarsa en yakın konsolosluktan Schengen vizesi almaları gerektiğini söyleyip duruyorlarmış. Zavallı zebaniler ne olduğunu araştırırken karşıdan Günter Verheugen ile Karen Fogg’un geldiğini görmüşler. Meğerse Cehennem AB’ye girmiş.

Hemen Erdoğan’ı da oradan çıkartmışlar ve yerine Bülent Ecevit’i atmışlar. Zebaniler “Ecevit’i gönderdik ya, artık Cehennem nihayet Cehennem gibi olacak!” diye sevinirlerken bir de bakmışlar ki, Cehennem’de ateş sönmüş. Hatta insanlar üşümeye, soğuktan kürklere sarılmaya başlamışlar. Kontrolör zebaniler kontrole gelmişler ki ne görsünler? Kömür bitmiş. Kömür ve ateş ithal edecek döviz olmadığından kuyruklar oluşmuş.

Cehennem çalışanları greve gitmiş. Cehennem mensupları birbirlerine anayasa kitapçıkları fırlatmaya başlamışlar. Bu arada Ecevit ve Rahşan Hanım dizlerine renkli birer battaniye örtmüş, huzur içinde el ele, diz dize, göz göze oturuyorlarmış.

Derhal Ecevit’i Cehennemden çıkartıp yerine Deniz Baykal’ı koymuşlar. Cehennem bu sefer daha da yaşanılmaz bir yer olmuş. Önce ikiye, sonra dörde bölünmüş. Yakalayan yakaladığını yumruklar olmuş. Huzur güven kalmamış.

Baykal kızgınlıkla “Cehennem bizlerindir! Beğenmeyen çeker gider. Bakın başka yerler de var! Yakınımızda Cennet bulunuyor! Hadi yallah!” diye nutuklar çekerken Mustafa Sarıgül “Cehennem babanın malı değil. Bizim yerimiz burasıdır!” diye bağırıyormuş!


Kaynak: http://www.bugun.com.tr/?pid=4799

27 Temmuz 2006 Perşembe

Face Hack

İnternette bolca görülen, Blgocuda da son zamanalrda mantar gibi patlayan bir furya.

Kendilerini hacker zanneden lamer parçaları önce kendi mail adresleri ve isimleriyle bir web sitesi yada blog alırlar. Sonrada sayfaya giriş yapıp ( giriş yaptıkarın anda iz bırakmaya başladıklarından haberler yok tabii ) hacked by hede hede şeklinde ibareler ekleyerek ya kendi isimleri yada üyesi oldukları sitenin adını duyurmaya çalışırlar. Yaşları küçük olanlar free siteleri hacklemiş gibi gösterirken bu türün büyük yaşlarda olanları üşenmeden ICANN acredit bir firmadan domain alarak ana sayfasına hacked by hede hede  yazarlar.

Sonuç olarak bu lamerleri esefle kınıyorum. İnternetimizi kirletmekten başka bir iş yapmadıkarını en kısa sürede anlamalarını temenni ediyoruz.

İSRAİL LÜBNANI VURMAKTA HAKLI MI ?

cnn'de anket ve  yarı yarıya olmus. lütfen duyurun...

"Do you think the Israeli military response inside Lebanon is justified?"

Yes
No


İSRAİL LÜBNANI VURMAKTA HAKLI MI ?

HAKLI OLMADIĞINI DÜŞÜNÜYORSANIZ "NO" YU İŞARETLEYİNİZ...   
 
http://edition.cnn.com/2006/WORLD/meast/07/16/mideast/index.html


Ne kadar çok kişi oy kullanırsa bilgisayar başında da olsak sesimiz duyurmuş oluruz.

15 Temmuz 2006 Cumartesi

Yanlızlık üzerine

Yazmak istediği çok şeyi olup yazamamak, bir kelimeyi unuttuğu için saatlerce kelimeyi düşünmek gibi nedenlerle ya yazdıklarım yarım kalıyor yada çok anlamsız sadece bir yılanın zehir kusması gibi içimdeki zehiri kağıda dökmek. İki durumda da başkalarıyla paylaşacak birşeyler ortaya çıkamıyor.

Kalabalıklar içinde yanlız olmak. Bu cümle çok net özetliyor hayatı mı? Buna net bir cevap şuan için mümkün gözükmüyor. Bu saatten sonrada önemi olduğunu pek düşünmüyorum. Orta bir gerçek var sıradanbiri ve yanlızım. Sürekli birşeylerin istendiği işi olmayaların selam bile vermeye gerek duymadığı biriyim. Arkadaş gözüyle baktığım birin söylediği gibi "Eğer bu işi yapabilseydim senin yanıda ne işim vardı" başkaları için bu söz ne anlam ifade eder bilmiyourum ama benim için yanlızlığı yüzüme vurulması. O kadar çok benzer olay olmasaydı keşke diyor insan fakat o kadar çokki, Çoğunluk acaba her zaman haklımıdır. Ben sadece işi düşüldüğü zaman yayına gidilecek diğer zamanlar selam bile vermeye değmeyecek birimiyimdir.

19 Haziran 2006 Pazartesi

Dünya kupası maçını uydudan izliyorsanız, ŞİFRESİ var

Almanya'da yapılan 2006 Dünya Kupası maçlarını Kanal 1'den UYDU İLE takip eden futbolseverler dün kötü bir sürprizle karşılaştı.

Saat 16.00'daki Portekiz-İran karşılaşması için ekran başına geçen izleyiciler, Kanal 1 yayınının kesilmesiyle şoke oldu. Yayınların saatlerce gelmemesi üzerine Kanal 1'i telefon yağmuruna tutan izleyiciler, kanalın santrallarını kilitledi.

Zaman gazetesi muhabirinin uzun uğraşlar sonucunda ulaşabildiği bir Kanal 1 yetkilisi, kesintinin sebebinin şifre uygulaması olduğunu açıkladı.

Yetkilinin açıklaması şöyle: "Ermenistan'ın bazı bölgelerinde Kanal 1 televizyonunun yayını göründüğü için yayıncı kuruluşa şikayet etmişler. Bunun üzerine yayıncı kuruluş 'ya yayını kesin ya da şifreleyin' diye bizi uyardı. Bunun üzerine biz de şifre uygulamasına geçtik. Yayınlarımızı uydudan alan izleyicilerimiz 1 adet 1 ve 11 adet 0 kodlayarak sorunu aşabilecekler.

kaynak: nethaber.com

3 Mayıs 2006 Çarşamba

Saat ve Takvimin bin yıllık ahengi

Erciyes Üniversitesi (EÜ) Mühendislik Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Osman Coşkun, bu gece 01.00'den 2 dakika 3 saniye sonra, saat ve takvimin ''01:02:03 04/05/06'' şeklinde gerçekleşeceğini belirterek, bir daha bin yıl sonra yaşanacak bu ahengin güzelliklerle geçirilmesini tavsiye etti.

Yrd. Doç. Dr. Coşkun, bu gece saat ve takvimin sayısal anlamda birbirini takip eden rakamlardan oluşacağını ve bunun bir daha bin yıl sonra 3006 yılında gerçekleşeceğini söyledi.

Bu durumun çoğu kişi tarafından ''gereksiz'' ya da ''üstünde durulmayacak kadar basit bir olay'' olarak algılanabileceğini kaydeden Coşkun, ancak bilimsel veriler göz önüne alındığında bu gecenin iyi değerlendirilmesi sonucunun ortaya çıktığı vurguladı. İnsan beyninin özel olan zaman dilimleri ile özel mekanlarda daha çok çalıştığını belirten Coşkun, bu durumun beynin verimliliğinin artmasını sağladığını ifade etti.

İnsanların bu gece uykularından fedakarlık ederek bu anı yaşaması gerektiğini anlatan Coşkun, şu bilgileri verdi:

''İnsan beyni bir tek şeye odaklandığında 5 kat daha fazla çalıştığı için bu anı yaşamalı, yeni düşünce ve hayallerin bu saatte gerçekleştirilmesi sağlanmalıdır. Kişi, sevdikleriyle birlikte olabilir, hiç unutmak istemediği olayları bu ana yayabilir.

Ayrıca, bir üniversite öğrencisinin gelecek planı, bir girişimcinin karar anı ya da hayata dair önemli şeyle bu zaman dilimine odaklanıldığı an gerçekleştirilebilir.

Tam güneş tutulması nasıl insanlar için unutulmaz hale geldiyse bu gece de öyle olmalıdır.''


Kaynak: Netbul.com

26 Mart 2006 Pazar

Linux nasıl okunmalı?

Linux kullanmaya yeni başlayan kullanıcılarımızın, kullandıkları işletim sisteminin ismini doğru telafuz etmesi gerektiğini düşüyorum.

linaks, laynıks, linüks, laynuks gibi hatalı kullanımlar karşılıklı anlaşmayı zorlaştırmak dışında bir fayda sağlamamakta. Linux linuks şeklinde okunmaktadır. Yeni kullanıcılar ile daha eski kullanıcılarını birbiriyle rahat anlaşabilmesi için bu küçük ayrıntının düzeltilmesi gerkitğini düşüyorum.

Ayrıca özel bir isim olduğu için okunduğu gibi yazılmasıda doğru değildir. Kısaca Linux şeklinde yazılıp Linuks şeklinde okunmaktadır.

Linus Torvalds'ın linux talafuzunu dinlemek için tıklayın

18 Mart 2006 Cumartesi

2 Mart 2006 Perşembe

Sevgilisinin Duygusuz olduğundan Yakınanlara

Sabah uyandığında midesinde bir yanma hissetti.Yanmanın nedeni aksam yedikleri değil,uyanır uyanmaz bugün yapacaklarının aklına gelmesiydi. Bugün 2 yıldır götürmeye çalıştığı bir birlikteliği bitirecekti. Aslında bunu yapmakta geç bile kalmıştı. Bitmeli dedi içinden,her gün bu tatsız uyanış bitmeli. Genç adam bunları düşünürken suratı şekilden sekile giriyordu. Süratle giyinerek dışarı çıktı. Bugüne kadar hiç bekletmemişti onu, simdi de bekletmemeliydi. İstanbul, soğuk ve yağmurlu bir Nisan ayı yasıyordu. Genç adam gökyüzüne bakarak iç geçirdi; Bulutlar bizim yasayacaklarımızı biliyor. onlar bile ağlıyor halimize...

BULUSMA VAKTI...

Artık Kadıköy iskelesindeydi. Birkaç dakikalık beklemeden sonra
karsıdan kız arkadaşının geldiğini gördü.Simdi midesindeki ağrı daha da artmıştı. Beşiktaşa geçtiler. Yolculuk sırasında hiç konuşmadılar. Genç kız,sevgilisinin bu durgunluğuna anlam verememişti. Nereden bilecekti bugün ayrılık çanlarının çalacağını... Beşiktaşa geldiklerinde bir cafe de oturdular. Genç kız anlamıştı sevgilisinin kendisine bir şey söylemek istediğini.

Bana bir şey mi söylemek istiyorsun diye sordu. Genç ad*** gözlerini
kaçırarak Evet dedi.

Genç kız heyecanlanmıştı, biraz da sinirlenerek Söylesene, ne diye
bekliyorsun dedi.

Genç adam içini çektikten sonra Sence biz nereye kadar gideceğiz?
diye sordu.

Genç kız, Bunu sorma gereğini niye duydun? diye yanıt verdi.

Genç adam söze başladı...

Birkaç ay önce aksam 23:00 civarında sana telefon açıp senin için
yazdığım şiiri okumak istemiştim.

Sen bana Sırası mi simdi canim yaa, isin gücün yok mu? demiştin.
Biliyor musun o an nakavt olan bir boksör gibi hissettim kendimi.

Özür dileyip telefonu kapatmıştım.

Daha sonra da bu şiiri benden hiç istememiştin.

Geçenlerde hasta olup yataklara düştüğümde arkadaşlarımla birlikte sen
de gelmiş, Meralin Sen şanslısın, sevgilin sana bakar sözüne İşim
yok da sana mi bakacağım, annen baksın demiştin.

Hatırladın mı?

DUYGUSALLIGI SEVMEM...

Genç kız, Biliyorsun ben duygusallığı sevmiyorum.

Hem hasta bakici gibi göründüğümü de kimse söyleyemez diye

yanıtladı. Genç adam güldü, Evet canim haklisin.

Zaten olmak istesen de bu kalbi taşıdığın sürece hasta bakici, hemşire
falan olamazsın.

Genç adam devam etti...

Bana şimdiye kadar kaç kere sabahın erken saatlerinde güzel
sözcüklerden oluşan bir mesaj çektin? Hiç... Hatta günün hiçbir saatinde çekmedin. Duygusallığı sevmeyebilirsin. Ama sen seni seven insanları da mutlu etmeyi sevmiyorsun. Halbuki ben senin tam tersine kendimden çok insanları mutlu etmeyi seviyorum.

Seni tanıdığımdan beri her sabah, her aksam her gece yani seni andığım
her saat tatlı bir mesajım vardı senin için biliyor musun? Seninle ben AKLA KARA gibiyiz.

Genç kız anlamıştı, Yani ne istiyorsun benden sair olmamı mı?

Genç adam tekrar gülümsedi içinden.

Dün gece verdiği ayrılık kararının ne kadar doğru olduğunu düşündü.
Hayır dedi, Sair olmanı istemiyorum.

Olamazsın da...

BIZ AYRILMALIYIZ.

Ayrılırsak ikimiz için de en hayırlısı olacak. Genç kız şaşırmıştı,
Neden ama? Ben seni seviyorum. Senin de beni sevdiğini sanıyordum.
Genç adam iç çekerek Hayır canim, sen beni sevdiğini sanıyorsun.

Eğer beni sevseydin simdi başka şeyler konuşuyor olurduk dedi.

Genç kızın gözleri yaşarmıştı. Genç adam cebinden çıkarttığı mendili
uzattı, genç kız gözyaşlarını silerek

Sen bilirsin, umarım beni bir başkası için bırakmıyorsundur... dedi.

Genç adam Nasıl böyle bir şey düşünürsün, senden başka kimse olmadı ve
uzun zaman da olacağını sanmıyorum yanıtını verdi.

Genç adam ve genç kız iki sevgili olarak oturdukları masada Artık iki
yabancıydılar.

Birkaç dakika sessizce oturduktan sonra Genç kız, Kalkalım istersen
dedi.

Genç adam Ben biraz daha burada kalmak istiyorum, istersen sen
kalkabilirsin diye yanıtladı.

Genç kız Tamam o zaman sana mutluluklar dilerim diyerek elini uzattı.
Genç kızın sesi ve eli titriyordu. Genç adam İstersen arkadaş kalabiliriz dedi ve birbirlerine son kez sarıldılar.

BEN DOGRU YAPTIM..."

Genç adam doğru yaptığına inanıyordu. Eve döndüğünde yürümekten bitap bir haldeydi. Odasına girdi. Gece bitmek bilmiyordu.

Sabah erken kalkıp ise gidecekti, uyumalıydı. Birkaç saat sonra uykuya dalmayı başardı. Sabah 7de saatin ziliyle uyandı. Evden çıkacağı zaman cep telefonuna baktı, mesaj ve 10 cevapsız arama vardı.

Yorgun olduğu için Duymamıştı telefonun sesini. Aramalar ve mesaj
sevgilisindendi. Heyecanla mesajı açtı, şunlar yazıyordu:

SADECE ONLARI SEVMEYI SEVDIM,
HEPSINI ONLARSIZ YASADIM DA,
BIR SENI SENSIZ YASAYAMIYORUM,
BU ASKI TEK KALPTE TASIYAMIYORUM,
SANA YEMIN GÜZEL GÖZLÜM,
BIR TEK SENI SEVDIM,
VE SENI SEVEREK ÖLECEGIM,
ELVEDA BIRTANEM...

Genç adam şaşırmıştı. Onu tanıdığı günden beri ilk defa şiir alıyordu ve üstelik sabahın besinde yazmıştı. Heyecanla onu aradı, telefonu Yabancı bir ses açtı.

Genç adam Nalan la görüşebilir miyim?Dedi.

Ama karşısındaki ağlıyordu, hıçkıra hıçkıra hem de...

Ben onun annesiyim yavrum, kızım bu sabah intihar etti. Gece sabaha kadar birilerini arayıp durdu. Sabah odasının ışığını sönmemiş görünce girdim. Yavrum kendini asmıştı....

YIGILIP KALDI...

Genç adam beyninden vurulmuşa döndü. Bir gün önceki mide ağrısının İki katini çekiyordu simdi. Olduğu yerde yığılıp kaldı...

Birkaç ay sonra iki doktor konuşuyordu hastanede.

Doktorlardan biri diğerine karsıdaki hastanın durumunu soruyordu.
Doktor yanıt verdi...Haaa o mu? Üç ay önce getirdiler. Kendisi yüzünden bir kız intihar etmiş. O günden sonra cep telefonunu elinden hiç bırakmamış. Devamlı bir şeyler yazıp birine yolluyor. Geçenlerde merak ettim. O uyurken gönderdiği numarayı aradım. Numara 3 ay önce iptal edilmiş. Gelen mesajlarda bir şiir var. Bu adam duygusal mi bilmem ama benim anladığım Kadarıyla şiiri yazan çok duygusal biriymiş...

"ÇEVRENIZDEKİ İNSANLARIN NE HİSSETTİĞİ YA DA NE DÜŞÜNDÜĞÜN DEN O KADAR
EMİN OLMAYIN, BAZEN BİR KALBİN, İÇİNDE NELER SAKLADIĞINI ÖĞRENDİĞİNİZDE
HERSEY İÇİN ÇOK GEÇ OLABİLİR..."